-Chen-
"Anne! Anne imdat! Yardım edin! Anne!" Koridorda annemin ayak seslerini duyunca sadistçe sırıttım.
"Chen! İyi misin? Ne oldu?"
"Kumandaya ulaşamıyorum." dediğimde annem gözlerini kıstı. Hiçbir şey söylemedi. Sert hareketlerle televizyonun yanında duran kumandayı aldı ve kafama atıp odamdan çıktı.
Yatağa yayıldım, televizyonu açtım. İzleyecek düzgün bir şey var mı diye kanalları gezmeye başladım. Ama yoktu.
Yapacak başka bir şey ararken milattan öncesinden beri internete girmediğini fark ettim. Yastığımın altındaki laptopu çıkardım.
"Ben neden hala değiştirmedim bunu!" Ekranda hala Suho ve benim resmim vardı. İkinci kez düşünmeden ekran resmini değiştirdim.
Beni haftalardır aramayan, mesaj atmayan ve özlemeyen birine neden değer vermeye devam edeyim ki?
Şifresini unutma derecesine geldiğim Twitter'ımı açtım. Ve BAM! Tüm ana Sayfam Suho ile doluydu.
"Ne?"
Tüm tweetleri benimle alakalıydı. 'Özür dilerim Chen.', 'Beni affetmeyecek misin?', 'Bebeğim lütfen sadece açıklamama izin ver.', 'Geri dönmeni bekleyeceğim.' gibi daha bir sürü vardı.
"Tanrım. Rezil oldum. Özel mesaj diye bir şey var göt deliği." diye mırıldandım kendi kendime. Twitter moralimi bozunca Facebook'umu açtım. Burada ana sayfam normaldi. Herkes kendi halinde. Kimi BTS'in ve Suju'nun yeni klibini tartışıyor (evet izleyin bence hshsha), kimi aşk sözleri, kimiyse komik fotoğraflar paylaşıyordu. Gelen mesajları sonra okunmaya karar verip elimi durdurmaya çalıştım
"Hayır yapma. Bana bak el, sakın o harfleri yazayım deme. Yazma dedim."
Elime söz dinletemeyip 'Kim Joonmyeon'un profiline girdim. Anlaşılan Suho'nun iki farklı kişiliği vardı ve biri Twitter'ı, biri de Facebook'u kullanıyordu. Çünkü Twitter'da ne kadar üzgünse burada o kadar mutluydu. Hatta profil fotoğrafındaki ikimizin resmini kaldırmış bir kızla kendisini koymuştu ve kız onun yanağını öpüyordu!
Derin nefesleri aldım. 'Sana ne Chen? Sevgili değilsiniz bir şey değilsiniz. O seni sevmiyor, sen de onu. Hem artık üniversiteli. Tabi ki sana bakmayacak. Üniversitede ne kadar güzel kızlar, yakışıklı oğlanlar olacak biliyor musun sen?' İç sesime yumruk atıp sinirle yataktan kalktım.
Dışarı çıkmalı, kafamı dağıtmalıydım. Bu yüzden anneme haber verip odasına bağımlı halde yaşayan Baekhyun'u almak için evine gittim. Kapıyı yine annesi açmıştı.
"Bacon odasında tatlım."
"Tahmin etmesi zor değil." Gülümsedim. Odasına çıktım ve kapıyı tıklattım. Bir süre sonra Baekhyun kilidi açtı. İçeri girdim.
"Tanrım ne kadar iğrenç. Sen burada nasıl yaşıyorsun ya? Hastalık falan kapmamışsındır umarım."
"Çenenle birlikte kapıyı da kapat. İçeri ışık giriyor."
"Yürü dışarı çıkıyoruz."
"İstemiyorum."
"İsteyip istemediğini sormadım zaten. Kalk." Baekhyun bana karşı kazanamayacağını bildiğinden dediğimi yaptı. Üzerinde pijama yoktu ama en az 1 haftadır yıkanmadığından emin olduğum bol bir eşofman ve bol bir tişört vardı.
"Üzerimi değiştirmek istemiyorum."
"Değiştirme o zaman."
Rezil bir Baekhyun ve depresif ergen Chen ikilisi olarak dışarı çıktık. Yanından, hatta 5 metre ötesinden geçtiğimiz herkes bize bakıyordu. Belki de Baekhyun'un kokusunu aldıkları içindir... Her neyse.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
My Sweet Platonic Love
FanfictionNOT: Yaoi bir hikayedir. Bu tür hikayelerden rahatsız oluyorsanız okumamanızı tavsiye ederim. Smut yazmayı düşünmüyorum ama Smut'ımsı sahneler var :3 Ayrıca bu hikaye için bana ilham veren Ilgın Erkan'a teşekkür ederim. Byun Baekhyun: Lise 2'ye gidi...