METİN OLMAK GEREK

27 2 0
                                    

Hele bi dinleyin, koşun... Neler oldu, neler oluyor, neler olacak....

Anlatıcı keşke götürebilse bizi, anlattığı meselenin geçtiği yere...

Alllaalllaaaah, Ya Hu! Bu tellallar nerede? Neden duyurmazlar yurttaşa.... 

Gerçi tellal ya bunlar. Aklı hür, vicdanı hür mü sanki?! Duyurabilecekleri, kendilerine emredilenlerdir ancak.... Başka türlü halkı nasıl oyalayacak, keseleri nasıl dolacak!

Neyse.... Olmadı siz gözünüzde canlandırın anlatılanları. Zaten herkes sadece izliyor olanları.

Memleket memleket değil sanki tiyatro sahnesi.

Millet koklayaydı sahnenin eskimiş, köhne ahşap zemininin, perdeye sinen tozunun kokusunu... O zaman anlayacaktı, bu olanların anlamını.

Aslında o gece her şey, her zamanki gibiydi... Bütün millet gözünü televizyona diktiydi. 

Amanın aman... Ne eğlenceler, ne belgeseller, ne penguenler...

 Amma... Tarihi kaydetmez mi birileri, gizlese de gerçek tarihi birisi?

O güne kadar neler sansürledi! Ne rezillikleri sundu da, doğrular tek tek gün yüzüne çıkmadı mı sanki?

Fakat, sanat ve sanatçı öyle değil. Sanatın doğasına aykırı rezaleti gizlemek. Sanatçı hataları görecek, gördüğünü her keslere diyecek?

Hicvedecek, taşlayacak....

Anlayabilen anlayacak. Anlamayan alınacak.

Tarihte sanatçı taşlamasaydı hükümdarı, herif sanırdı ki; her yaptığı onaylandı. Ondandır hükümdarların tiyatro salonlarını doldurmaları. Allah'tan sanatçı, locada gördüklerini hiç pohpohlamadı. Bunu yapsa, denebilir miydi "bu adam sanatçı."

Bir omzu yıldızlı vardı mesela. Tek işi emir almak, emir vermek idi. 

Bulutsuz yıldızlı bir Eylül  gecesinden uyandığında millet, değişmişti memleket.

O gün kimden aldı emri, üstünde düşünmek gerek. 

Uzatmayalım biz lafı.

Bu omzu yıldızlı, geçti oturdu makamına. Astığı astık, kestiği kestik.... Eli yüzü kan içinde, zavallıcık.

Aldığı emre göre, gerekli bu temizlik.

Hem de öyle böyle zalimce değil... 

Mesela; Yaşı küçükler kendiliğinden büyüdü bir gecede.

1980 miydi neydi...

Adama; "Yapma!" demek ne mümkün? Vallahi yapıştırır bir yafta, hakimler zaten onunla aynı safta, son nefesi alırdın darağacında.

Bir tek sanatçılar...

O günlerde bile sanatçılar, konuşmaktan, yazmaktan, çizmekten, uyarmaktan dur olmadılar.

Omzu yıldızlı, bu duruma kudurdu kudurmasına da, o da ilişemedi bunlara.

Çünkü sanatçı bilinmezden değil, bilakis halkından emir alan kişi, vazifeye gözü kapalı atılan kişi, halkından aldığı emirleri yine halkı için yerine getirirdi. Susmadı. 

İstese de susamazdı. Anlattı omzu kalabalıklara, kalabalıkların istediği kenanı. 

Kenan dedim, sakın yanlış anlaşılmasın; vaad edilen topraklardır anlamı!

Sanatçı, bu omzu yıldızlıların karşısında hep Metin durdu. Levent bir denizci gibi, dalgalarla boğuştu, Zeki'ce, Müjdat etmek istedi halkına gönlünce.

Tabi o zamanlar, bu günkü gibi sarmamış memleketi cehalet. 

Millette yine az da olsa var fikir feraset. 

Yoksa sanatçı, yazdıklarını yedirse, sahnenin tozunu sürtse, bomboş bakan bir zümreye; anlatılanlar anca hikaye.

Dedim ya o günlerde cahalet daha kol gezmiyordu ülkede. Sarmaşık gibi sarmasa cehalet illeti dört bir yanı, bu gün gazetecilerin, sanatçıların ne işi olurdu  adliyede!

Korku imparatorlukları kurmak etmedi kimseye fayda. 

Ondandır zalimlerin şimdi ettikleri bu yaygara.

Aslında maksatları belli; kışkırtmaktır milleti. 

Eğer çıkarta bilirse yeni bir kargaşa. Bir kaç sene daha sürebilir bu şaşaa...

Her ne söylerse söylesin ve ne yaparsa yapsın bence, metin olmak gerek zekice. 

Biliyor ki eğer karıştıramazsa ortalığı, kendi elleriyle kurduğu kendi imparatorluğu, yine kendi elleriyle yıkılacak.

Hele siz sabredin. Çayınızı kahvenizi için ve seyredin. Okulunuza gidin, işinize gidin evinize dönün. 

Kendi kendine hırslandıkça hırslanacak. Hırslandıkça batacak.

Sabredin, elbet vardır bu işin sonunda yine müjdat.

25 Aralık 2018 Mordoğan

METİN OLMAK GEREKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin