★23★

1.3K 146 20
                                    

Nefes nefese alınlarını birbirine yaslamış sakinleşmeye çalışıyorlardı. İkisinin de kalbi yerinden çıkmak ister gibi hızlanmış, canlarını yakıyordu. Nefesin acısının nedeni her şeyin vedaları için olmasıydı. Bu adam daha saatler önce nişanlanmak üzereydi. Şimdiyse onunla öpüşüyordu. Nasıl ki, zamanında ilişkilerine vurularak engel olmuştu, şimdi de aynısını yapıyordu. Acısının nedeni tam da buydu. İmkansız için çabalıyorlardı.

Tahir ise unuttuğu aşk yüzünden acı çekiyordu. Hep öpmek istediği dudakları öpmüştü ama bundan habersizdi. En azından kendisi bilmiyordu, kalbinin bildiği fazlasıyla açıktı. Sıkıca kapattığı gözleri sayesinde yaranan karanlıkta beliren görüntüyle derin nefesler aldı. Yüzü bulanık bir kız elini kolunu sallayarak -büyük ihtimalle öfkeliydi- bir şeyler söylüyordu. Üstelik bağırdığı kişiler Tahirin arkadaşlarıydı. Kaşlarını çatarak acıyla inledi. Olayı hatırlamaya çalışırken başına saplanan acı kalbindekini yok saydıracak kadar kötüydü. Yanaklarını saran ellerle yemyeşil gözlere baktı, endişeyle parlıyorlardı.

"İyi misin?"

"O kız... yani... Aşık olduğum kız hakkında ne biliyorsun?" Sakince durup alacağı yanıtı bekledi ama Nefes neler olduğunu anlamadığı için susmayı tercih etmişti. Belki de kabullenmek istemiyordu. Onu değil de sadece bir kez gördüğü kızı hatırlıyor oluşunu kabullenmek istemiyordu. Çünkü onun aksine Nefes umudu, aydınlığı, mutluluğu bu adama ve kalbine bağlamıştı. "Onu nerede gördüğümü söylemiş miydim?"

"Hayır. Sadece on dokuzundan beri aşık olduğunu söyledin."

Mümkündü. Büyük ihtimalle bulanık görüntü aşık olduğu kıza aitti. Peki neden hastanede gözlerini açtığından beri ilk kez hatırlıyordu onu? Neden küçük parmaklarını yüzünde dolaştıran kızın kokusuyla sarmalanmışken hatırlamıştı? Sağ yanağını küçük dokunuşlarla okşayan eli tuttuğunda Nefesin yanağını ıslatan damlayı gördü. Ona bunu yapmaya hakkı var mıydı? Neden birlikte olduklarını anlayamadığı nişanlanacağı bir kız ve unuttuğu anılarında büyük bir aşkla bağlandığı küçük kız çocuğu varken daha bugün tanıştığı Nefesi öpmeye, kokusunu içine çekmeye ve gitmesin diye yalvaracak halde olmaya hakkı var mıydı? Yoktu, en azından adama göre yoktu. Çünkü bilmiyordu. Kahvelerinin yeşillerde yanmaya bugün başlamadığını bilmiyordu. Küçük elleri kendi ellerine hapsetme bencilliğine bugün değil, Karadenizde karşılaştığı ilk günden beri sahip olduğunu bilmiyordu. Tahir Kaleli aşkını da, hayatın onlar için ne kadar acımasız olduğunu da bilmiyordu.

"Gitmemiz gerek."

Polis kimliğinin kazandırdığı soğukkanlılıkla fısıldadığında aldığı karşılık parmak uçlarının öpülmesi oldu. Yapabilir miydi? Gerçekten bu adamı kaybettiği anılarıyla birlikte arkasında bırakıp gidebilir miydi? Tahirin unuttuklarından habersiz çabalıyor oluşu sebep olmalı mıydı kalması için? Yoksa kimseyi -kendini bile- umursamadan bir daha geri dönmemek üzere lanetli şehrine geri mi dönmeliydi? Acıyla derin bir nefes aldı. Neden her şey onun için zor olmak zorundaydı ki? Normal insanlar gibi olamaz mıydı? Suçu neydi?

Laneti olan ses "Sen katilsin!" diye fısıldadığında mutluluktan uzak gülümsemesi dudaklarına misafir oldu. Doğru ya. Unutmuştu. Küçük bir çocuğun katiliydi o. Yaşamaya bile hakkı yoktu.

"Gitmem gerek."

Nefret etmişti Tahir. Gitmek kelimesinden ölümüne nefret etmişti. İstemiyordu, şu an değil. Kısa süreliğine de olsa gidişini ertelemek için cüssesine zıt bir şekilde oğlan çocukları gibi başını Nefesin omzuna yaslayıp gözlerini kapattı. Konuşmamıştı. Açıklama yapmamıştı. Söyleyecek bir şeyi yoktu çünkü. Ona gitme diyecek sıfata sahip değilken gitmemesini söyleyemezdi. Sadece kendi çapında erteleyebilirdi. En azından anlayana kadar başarmalıydı. Kalbinin anlamsız çırpınışlarını, unuttuğu aşık olduğu kızla şu an sığındığı kızın bağlantısını anlamalıydı. Diğer türlü hayatına devam edemezdi. Artık ailesinin dediklerine inanıp kalp atışlarını bir kez bile farklılaştırmayan Mercanla nişanlanamaz, evlenemezdi. Önce Nefes... Önce nefesi...

Genç kız sevdiği adamın çabasını anlayarak buruk gülümsemesini geceye bıraktı. İzin verebilirdi. Hem kendisi dememiş miydi? Vedaları güzel olmalıydı. Omzundaki adamın unuttuğu Nefese, Tahire layık olmalıydı. Sustu. Yeşillerini siyaha boyanan denize çevirerek koca adamın kendisinin küçük ve yaralı ruhuna, yıllarca kirli olduğuna inandığı bedenine sığınmasına izin verdi. Zaten dudaklarında hala az önceki dokunuşları hissederken itiraz edecek gücü de yoktu.

***

Nefes omzunda uyuyan adama kısa bir an bakıp yeniden bakışlarını denize çevirdi. Gökyüzünü boyayan renklerden sabahın kapıya dayandığını anlayabiliyordu. Veda vakti yaklaşıyordu. Öpüşmüş olmalarının geçmişi hatırlamayan adam için özel ve gidişini engelleyecek kadar önemli olduğunu biliyordu. Onun içinse... Güzel bir veda öpücüğüydü, bu kadar. Fazlasını ruhu kaldırmazdı zaten. İşin kötü yanı omzunda huzurla uyuyan adamın her şeyden habersiz olmasıydı.

Telefonunun titreşimini hissetmesiyle adamı uyandırmamaya çalışarak elini cebine attı. Son zamanlarda hemen hemen aynı tür mesajlar geldiğinden meraklanmamıştı. Sadece ne kadar ileri gittiğini bilmek istiyordu. Tahirin uykusuna devam ettiğinden emin olup mesajı açtı.

Bilinmeyen Numara

Sevdiklerinle vedalaştın mı, komiser? Ölümün düşündüğünden daha yakın.

Genç kız okuduklarına alayla güldü. İnsanlar gerçekten anlamıyorlar mıydı? O zaten ölüydü. Kimse onu ölümle korkutamazdı. Aksine ölüm demek kurtuluş demekti. Bu yüzden haftalardır gelen tehditler gibi bunu da gözardı ederek telefonunu geri cebine koydu. Sıkılmaya başlamıştı. Elbette numarayı Fırat müdüre gönderip bir saat bile sürmeden kim olduğunu öğrenebilirdi ama umursamıyordu işte. Hatta keşke hemen şu anda dediğini yapsaydı diye içinden geçirdiği sırada ensesinde hissettiği dokunuşla nefesini tuttu. Cidden gerçekleşmek için beklenen dileği bu muydu?

"Sanırım beni bekliyordun."

"Öldürmek için bu anı mı bekliyordun?"

Adam nefret kokan sesiyle "Kötü bir an sayılmaz. Şimdi kalk," dediğinde kız sevdiği adamın yüzünü okşayarak "Tahir, uyan," diye fısıldadı. Sanki şu an ensesine silah dayanmamış gibi yeni vurulmuş adamı korkmasın diye uyandırmaya çalışıyordu. Asiye Tahirin arada sırada kabus gördüğünden bahsetmişti. Vurulma anını bile hatırlamadığı için zihni ona oyunlar oynuyor olmalıydı. Bu yüzden de rüyaları her seferinde kötüleşiyordu. Nefes de bunu bildiğinden şefkat dolu ses tonunu kullanıyordu. Aylardır kıza tehdit mesajları yollayan adam da aynı sakinlikle son kez ne isterse yapsın diye bekliyordu.

Tahir kızın sesinin kulaklarına dolmasıyla gözlerini araladı. Ne kadardır omzunda, kokusunun kaynağına en yakın yerde huzurla uyuduğunu bilmese de hastanede uyandığı günden beri ilk kez bu kadar rahat uyuduğundan emindi. Ağrıyan boynunu ovarak başını kaldırdığı an doğal olarak bakışları Nefese dönmüştü ama arkalarında duran adam uykusunu tamamen yok etmişti. Kızı kaybetme düşüncesi -bilmese bile ikinci kez- ruhunu sararken kızın ismini fısıldadı. Onun aksine Nefes fazla sakindi.

Küçük elini sarmalamış olan koca elleri sıkıp ayağa kalktı. "Polis olduğumu unutma, Tahir. Sakin ol ve evine git." Arkasında duran adamın kolu boynuna dolandığı sırada gülümsüyordu.

Kızı kendisiyle birlikte sürüklemeden önce "Bence cenaze için hazırlık yapmaya başlasan daha iyi olur," diye tısladı.

Düşüncelerinizi yorum olarak bırakmayı unutmayın. Emeğe saygı duyup değerlendiren herkese sevgilerle...♥ 

{Tamamlandı} Ölümle Aşk Arasında|NefTah|Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin