Yağmur, göğün mü gözyaşıydı yoksa? Baksana semaya daha önce onu hiç bu kadar güzel ağlarken gördün mü sen hiç?
Güneşin ve ayın düşman olduğu bir dünyaya doğmuştum sanki. Karanlık ve aydınlık o kadar kılıç kuşanmıştı ki ikisini de sevdiğim halde ne sabaha ermek için can atıyor ne de huzurla geceyi atlatabiliyordum. Hayat, sanki benden saklıyordu kendini. Çabalama, çabaladıkça sıfır noktasına geri döneceksin diyordu. Bir şeylerden nefret etmek ya da nefret ettikçe hislerimi köreltmek kendimle olan bağımı zedeliyordu. Oysa böyle olmamalıydı. Ne güneş ne de ay düşmanmış gibi kaçmamalıydı birbirlerinden.
Tam şu anda sınıfta, sıramda otururken ve karşımdaki Baekhyun'a bakarken bunları düşünüyordum.
Yine de bakışlarımı ondan çektiğim sırada İngilizce hocasıyla göz göze geldim ve bu genzimi temizleme isteği oluşturdu. İngilizce dersini sevmiyordum. Genel olarak dersleri sevmiyordum. Benim hedefim başkaydı. Sürekli oturup çalışmak bana göre değildi. Ben yeteneğinin peşinden gidenlerden olmayı tercih ediyordum.
Hoca burnunun kemerine kadar indirdiği gözlüğünün altından bana bakarken, "Anladın mı Luhan?" diye sordu. Tepkisiz kaldım. Onca kişinin arasından sanki anlamadığımı anlamış gibi beni bulması zaten anlamamış olduğumu gösteriyordu.
Belli belirsiz başımı sallayıverdim. "Sanırım."
Hayır, efendim anlamamıştım. Çünkü dinlemiyordum.
Parmaklarımı sıranın üstünde birleştirerek onlarla oynamaya başladım. Bu sırada çaprazımda oturan Jongin alayla gülerek bana baktı. "Hocam onun anlamasına gerek yok. Arkadaş artist olacak."
Embesil.
Tam cevap vermek için dudaklarımı aralamıştım ki Sehun benden önce davrandı ve sankince, "Karışma." dedi. Bu söylediğini bana değil, Jongine söylemişti.
Hoca elindeki tahta kaleminin kapağını açıp kapatmaya başlarken, "Bildiğim kadarıyla konservatuar istiyordun, değil mi?" diye sordu.
"Eve..." diyemeden Jongin yeniden söz aldı. Bu durum tahammül sınırlarımın çevresinde dolaşıyordu ama kendimi sıktım. "Hocam, iki şarkı söylemekle bir yerlere gelinecekse ben adayım bu duruma." dedi.
Boğazımı temizledim ve gülümseyerek ona cevap verdim. Ama bu neşeden uzak tamamen alay dolu bir tebessümdü. "Neden olmasın? Kargalar güzel hayvanlar."
Sınıftaki homurdanmalar bir anda artarken zil sesi araya karıştı. Sevmiyordum. Genel olarak okulu sevmiyordum ben. Derin nefes aldığım sırada, "Çıkabilirsiniz." dedi tahtadaki hoca. "Bir sonraki ders geçmiş zaman eklerini işleyeceğiz."
Jongin güldü. "Hocam benim geçmişim hatalarla dolu affedin."
"Senin var olman bile hata." diye homurdandığımda bana alay dolu bir bakış attı. Öğrenciler teker teker sınıftan çıkarken bakışlarımı Sehun'a çevirdim ve, "Uykum var." diye sızlandım.
Kaşlarını havaya kaldırıp güldü. "Öyle mi?" diye sordu. "Hiç belli etmiyorsun. Modun bence gayet yerinde."
Umursamazca başımı salladım. "Öyle ama uykum var." diye sızlanmaya devam ettim. Aramızda geçen son yakınlaşmayı hiç olmamış gibi sayıyorduk. Eh, gayet iyi idare ediyorduk aslında ama benim bir an aklımdan çıkmıyordu.
Sehun gülerek saçlarımı karıştırdığı sırada Baekhyun yanıma geldi. Bakışlarım onu buldu ve elindeki zarfı bana uzattı. "Ne istiyorsun?" diye sordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Limerence /HunHan
FanfictionSehun, siyah severdi. Hayır, her şeyi siyah değildi. En azından saçları siyah değildi. Kısacası Sehun'du işte. Pek renk sevmezdi hayatında. Ta ki, o gelene kadar. Luhan, renkliydi. Evet, her şeyi renkliydi. Saçları bile. Kısacası Luhan'dı işte. Siy...