İnsanlar hayatlarının belli bir zamanını mutlu yaşadıkları zaman, kalan zamanlarını mutsuz yaşarlarmış. Ya da tam tersi. Ben on sekiz yıllık hayatımın her gününü mutlu, huzurlu geçirmiştim. Bir kere bile ağladığımı hatırlamazdım. Son birkaç aydır on sekiz yıllık mutlu olduğum zamanın acısını fazlasıyla çıkarmıştım. Gözlerimden yaşlar hiç eksilmemişti son aylarda.
Bugün benim en mutlu günüm olması gerekirken, en mutsuz günüm olarak anılacaktı. Her kız en mutlu gününün masallardaki gibi olmasını isterdi. Benim öyle bir isteğim olmasa da biraz mutluluk istemiştim. Şu an yaşadığımız durum kalbimi derinden yaralamıştı. Ben bu akşam parmağıma yüzük takılırken mutlu olmayı dilemiştim. Çok mu erkendi dileğimin gerçekleşmesi için? Gözlerimin önünde kavgaya şahit oldum, üstelik bu kavgayı eden kişi benim bu akşam sözlendiğim adamdı.
Beş altı adamın elinden aldığı adam bir köşede küfürler etmeye devam ederken, o ellerini arabanın kaputuna dayamış derin derin nefes alıyordu başı yerde. Arkasında duran üç adam onun diğer adama saldırmasından korkar gibi gözlerini etrafta gezdiriyorlardı. Bir an önce polislerin gelmesi için.
Selim abiye haber verdiğimde telaşla, hemen geliyorum deyip telefonu kapatmıştı. Beş dakika geçmesine rağmen hiç kimse gelmemişti. Aralık olan camı kapatıp, elini kaportaya vuran adama korkulu gözlerle bakıyordum. Bir anda öfkesine yenik düşüp etrafına saldıran biri olması beni korkuttuğu kadar üzüyordu da. Onu her ne kadar fazla tanımasam da kalbinin iyi olduğunu biliyordum. Hissediyordum. Gözlerinden yansıyan his, yaralı bir çocuğun ruhuydu. Bana her baktığında dokunmak isteyeceğim, yaralarını sarmak isteyeceğim küçük bir çocuğa dönüyordu.
Şimdi olduğu gibi!
Yanına gidip, ona sarılıp; korkma, ben senin yanındayım, demek istiyordum.
Arabanın ön camından gözlerimiz kesişince derin bir nefes aldı. Ellerini kaportadan çekip arabanın önünden dolanarak yanıma geldi. Kapıyı açmadan elini cama yasladı. Kendiyle çelişiyordu. Omuzlarını dikleştirip kapıyı sert bir şekilde açtı. Yan dönüp yorgun gözlerine baktım. Parmak boğumları kan olmuştu. Yüzüğünün üzerinde başkasının kanının lekeleri vardı. Yanımda duran çantamın içinden, ıslak mendil aldım. Kapının kolunu tuttuğu elini kendime çekip yüzüğünün üstünü sildim.
Biz hep böyle mi olacaktık? O yaralayacak ben iyileştirecek miydim?
"Derler ki; sağ omuzda bulunan Rakib meleği işlediğimiz tüm sevapları hızlı bir şekilde yazarmış. Sol omuzda bulunan Atid meleği ise günahları yazarken yavas yavaş yazarmış, belki tövbe ederiz diye. Bir anda öfkelendiğimde acımasız işler yapıyorum. Öfkem geçince vicdanımla baş başa kalıp, yaptığım hatalar için tövbe ediyorum. Sol omzumdaki melekten utanıyorum, işlediğim günahlar için. Bir de senden utanıyorum küçüğüm... Bu gece senden ne kadar özür dilesem de yaptıklarımın telafisi olmayacak. Biliyorum. Önüne kapansam, yalvarsam minik yüreğin bu gece yaşananları siler mi? Affet demeye yüzüm yok karşında. Ama ben yüzsüz bir herifim. Sen yine de affet bu adamı. Her şeyi unut. Böyle olmasını istemezdim..."
Ellerimin arasında olan eline bakıyordum sadece. Cevap vermeye gücüm yoktu. Derin nefes alıp elimi hafif sıktı. Arabanın içine eğilip dışarıda sıktığı kolumu okşadı acıyı geçirmek ister gibi. Acısı kalmamıştı ki.
Başımı kaldırıp üzgün yüzünün hâline baktım. Elimi durgun yüzüne uzatacağım zaman polis arabalarının sirenleri yankılandı. Korkuyla gözlerimi açıp başımı arabanın ön camına çevirdim. Beş altı ekip gelmişti. Talha'yı tutan adamlar olanları polislere hararetli bir şekilde anlatıyorlardı. Ne olacaktı şimdi? Talha geri çekildi. Arabanın kapısını tutup, "İçeride kal." dedi. Burada kalmak istemiyordum. Yanında olmak istiyordum. Başımı iki yana sallayıp dışarı çıkmak için bacaklarımı arabanın dışına çıkardım. Kaşlarını çatıp, "Koy içeri o güzel bacaklarını." dedi kaşlarını çatıp. Omzumu silkip, "Geleceğim." dedim. "Onlar seni karakola götürecekler, ben burada tek başıma mı bekleyeyim?" Parmağını çatık olan kaşlarımın ortasına bastırıp, "İçeri gir." dedi sakin sesiyle. Girmeyecektim. O nereye gidiyorsa ben de onunla gidecektim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GİZ & ASKERİN YARİ (RAFLARDA)
Ficción históricaBirbirine yabancı iki yara vardı. Sadece iki tane asla kabuk tutmayan kabuk tutsa dahi sürekli bir yerlere takılıp, her seferinde yeniden kanayan iki yara... Merhem yoktu, ilaç yoktu, bir tedavisi ya da doktoru yoktu! Birbirine panzehir iki yaraydı...