Kişilik sağ ve tam doğum ile başlar. En azından anayasa için geçerli kavram bu. Peki gerçekten ne zaman başlar. Sana herkesin seslenmesi için bi isim verildiğindemi yoksa ilk hatırladığın anıylamı başlar kişilik. İlk aşık olduğun da yada ilk kaybettiğinde mi ? Bu soruya herkesin bi cevabı olmalı. Gerçekten kişiliğin yani sen ne zaman bu hayata dahil oldun sorusuna bi cevap. Aklımdaki en eski anı hangisi bilmiyorum. Bi sürü anı var ve hangisinin daha eski olduğu hakkında en ufak fikre sahip değilim. Yaşadığım travmalar var bi sürü o an için ufak olan ama hala hayatımın içine sıçan. Nasıl bu güne geldim yada neden geldim bilmiyorum. Ama çok saçma öyle gelişi güzel yaşamak kontrol edememek bişeyleri saçma ve sıkıcı. İlk çağlarda insanlar gücünün yetmediğine kendinden güçlü gördüğüne taparmış. Bi gün güneşe , bi gün aya falan bununla ilgili ilk çağlarda geçmese de İbrahim Peygamberinde bir hikayesi var. İbrahimin babası put yapıp satarmış oğlu İbrahim'e de biraz put verip Pazar'a satmaya gönderirmiş İbrahim hiç inanmamış hatta alay etmiş tahta parçaları ile. Bi geve İbrahim gökyüzünde yıldız görmüş ve demişki bu benim ilahım. Sonra yıldız sönmüş sönen şey benim ilahım olamaz dedim. Ay belirmiş bu demiş benim ilahım ben buna tapmalıyım sonra ay da batmış, batan bişey benim ilahım olamaz demiş. Sonra güneş doğmuş hepsinden büyük hepsinden sıcak bu demiş benim ilahım ona İmam etmiş ama akşam olunca görmüş ki oda batmış sonra anlamış bunlar olamaz benim ilahım. Her noksanlığın üstünde bişey olmalı. Allahı bulmuş. Ama bunun benim anlatacağım hikayeyle alakası yok sadece başka yazılmış bi hikaye paylaşmak istedim.
İnsanlar gücünün yetmediği çok güçlü gördüğü şeylere mesela ay gibi güneş gibi hatta avlayamadığı şeylere taparken içlerinden biri hiç bişeye inanmazmış. Bu dünyaya gelmesinin bi amacı olduğunu yada bişeye dünyada olduğu için minnet duyması gerektiğini hiç düşünmemiş. Çünkü geceleri üşüyo sabahları aç kalkıyo ve sürekli taşlar yüzünden canı yanıyormuş. Eğer beni biri gönderseydi bunları bana çektirmezdi eğer biri benden kuvvetliyse benim karnımı doyurur ısıtır canımın yanmasınıda önler diye düşünüyormuş. Tek gayesi hayatta kalmak olan bi homosapien. Bi gün öyle yorgun düşmüş ki artık hiç bişey yapmamaya karar vermiş bi kenara çekilmiş. Acıkınca avlanması gerekirken avlanmamış su içmemiş. Soğuktan ve yırtıcılardan korunmak için çaba göstermemiş. Çok geçmeden ölmüş. Peki asıl ölüm sebebi ne ? İnanmamak mı ? Soğuk mu ? Açlık mı ? Aslında sadece karamsarlık. İnsanın başına boktan şeyler gelince karamsarlık çukuruna düşer. Çırpınır ama karamsarlık öyle kaplamıştır ki kalbini çamur havuzu misali her çırpınış batışını hızlandırır. Hayat bize istediğimiz şeyleri vermez. Ve çoğu zaman sevdiğimiz insanlar bile vermez. Çok görür güzel sözü. Senin için fedakarlık yapmayı göze almak istemez. 3 yol var karamsarlığa düşenin önünde. En kolayı kendini öldürmek ve en temizi de bu. Çünkü gelecek günler aylar yıllar mutluluktan çok başka karamsarlıklar getirecek o yüzden daha başlamadan bitirmek en temizi. Biraz acı belki bedeli ama olsun değer bence. 2.yol karamsar hayatın içinde boğulmaya olduğu gibi devam etmek. Bütün çabalarının boşa gittiğini görüp alışmaya çalışmak boktan hayatına devam etmeye çalışmak.
3.yol yok saymak. Bi söz mü seni karamsarlığa düşürdü duyma. Duyduysan içinde hallet bitir ve devam et. Hep alttan al hep alttan al karşına çıkan her engeli sen olmadan hallet başka biri gibi ol ve öyle yap. Başka biri ol gerekirse. Sadece savaş.
Benim için bu sıralama 3 den geri başladı. Hayatımın en büyük karamsarlığı ile savaşım 3 ile başladı. Ne yazıkki ben ilk savaşımı kaybettim. En kolayını yapacak cesaretim yok o yüzden 2.çıkış yolunu denemek zorundayım. 3. seçeneğin altın kuralı asla vazgeçen sen olmamalısın yoksa senin başarısızlığın olur. Sen elinden gelen her şeyi yaptığına emin olsan da yap. Taki seni çukura sürükleyen her neyse o anlayana kadar kabul edene kadar bi gün anlar ve git derse her şeye rağmen hemen öldür kendini bence ama ben yapamadım bi atımlık yol kaldı sonrası belli. Bu hayatta yaşanılmaya değer bişeyler bulmak gerek.