Kelimeler süslenmeyi bekler. İnsanlar sevilmeyi, gözyaşı dökülmeyi... Duygular, özgürlüklerine düşkündür. Kanatlanıp uçabilmeyi, kafesini açıp başka kişilerin kalbine değebilmeyi isterler. Peki vampirler? Neyi beklerler ve neyi isterler?
Bu soruyu kendime, Drew'i duvara yaslayıp, aşık olduğum adamdan saklanırken, yabancı bir adama sobelendiğimde sordum. İnsan vampire dönüştüğünde hayalleri buharlaşıyor mu? Peki ya duyguları... Onlar hâlâ kalbinin ücra bir köşesinde duruyor mu?
Gözlerimi kapattım ve aklımdaki zamansız düşünceleri savdım. Korkum ve utancım göz bebeklerimde biriken tuzlu sudan çok daha fazlaydı. James ve ev arkadaşım Tessa'nın beni görmemesi için dua ederken, Drew'e açıklayacağım mantıklı bir sebep aradım.
Gözlerimi açıp acı gerçekle yüzleşmeliydim. Eğer bunu hemen şimdi yapmazsam bir daha asla yapamayacağımı biliyordum. Yavaşça gözlerimi araladığımda ilk gördüğüm, Drew'in dudaklarıydı. Böyle bir görüntü intihar sebebiydi. Bu kadar utanç benim gibi arsız birine bile fazlaydı. Gözlerimi tekrar yumdum. Drew'in öfkeyle bakan gözlerini görmeye hazır değildim.
Dış kapının kapanma sesi içime su serpmişti. Muhtemelen James ve ev arkadaşım Tessa eve girmişlerdi. Derin bir nefes aldım. Drew'in kokusu ciğerlerime dolmuştu. Bu koku huzur veren bir kokuydu. Eğer bu koku cidden Drew'e aitse Drew'in taş kalbinin altında bir çocuk yatıyor olmalıydı. Çünkü Drew toprak gibi kokuyordu.
Vucudumun birden sarsıldığını hissettim. Neler oluyordu? Gözlerimi araladığımda Drew'in gözleriyle karşılaştım. Fakat garip olan, duvarda ezilen artık bendim.
Gözlerinin içinden kan damlıyor gibiydi. Öfkeliydi. Elini kaldırdı ve parmaklarıyla boğazımı kavradı. Dehşete düşmüş bir halde duvar ile Drew'in arasında, kurtulmak için kıvrandım. Yanaklarımdan süzülen tuzlu sıvı elmacık kemiklerimi sızlatıyor, bense bu kadar aciz olduğum için içten içe kendime sövüyordum.
Drew kulağıma doğru eğildi ve dudaklarını saçlarıma değdirerek konuşmaya başladı. Tüylerim ürpermişti.
" Sen... Ne yaptığını sanıyorsun, küçük sürtük! "
Yutkunamıyordum bile. Kendimi kapana kısılmış bir fare gibi hissediyordum.
"B-Ben ö-özür dilerim. "
Sahi... Ben niye kekeliyordum.
" Eğer özürle her şey çözülseydi bu ülkede kanunun ve polisin bir anlamı kalmazdı değil mi? "
Burnumu çektim ve gözlerimi kapadım. Ah klişe sözler... Kanun ve polis olmaz mış mış.
" Gözlerini aç ve mantıklı bir açıklama yap... "
Niye bu kadar rencide ediliyordum ki... Buna izin vermeyecektim.
" Özür diledik ya küçük prens. Canım oyun oynamak istedi. Ben de oynadım. Oldu mu? Hem benden çaldığınız hayatın yanında bu iyilik ne ki? "
Tırnaklarımı, boynumu tuttuğu elin bileğine geçirip sıktım. Hâlâ niye ağlıyordum.
" O iyilik borcu benim değil cici kız. Angelo'nun... Ve sen... Bir daha benim karşıma çıkma. "
Boynumu bıraktığında, elimle boynumu tutup öksürmeye başladım. Drew ise arkasını dönüp dönüş yolunu tutmuştu bile. Nefes alıp bağırdım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÖLÜM MELEĞİ
Vampire"Kanını istiyorum..." "Beni kışkırtıyorsun..." "Benim için senden daha zor ahmak!" "Hımm çok güzel kokuyorsun...!" "Bir vampir bir kandan ancak bir nedenle vazgeçer prenses... " "Sana yaptığım haksızlıktı. Özür dilerim küçük cadı. Beni affet..." "Ba...