"İyi ki doğdun Taehyung!"
Taehyung, yirminci yaşının ilk gününde, önündeki dev pastanın üzerindeki mumları söndürmek için derin bir nefesle üfledi ve genişçe gülümseyerek diğerlerine döndü. Herkes, sahici gülümsemeleriyle yüzüne bakarken o da ellerini birbirine vuruyor ve inci gibi dişlerini göstererek kısa kahkahalar atıyordu. Üzerinde, esmer tenini, belirgin köprücük kemiklerini gösteren beyaz gömleği; sıkı bacaklarını saran lacivert pantolonu vardı. Dalgalı saçları alnından yüzüne doğru dökülürken dudaklarında vişne çürüğü ruju parıldıyor ve kıvrık kirpikleri gözünü her kırptığında yanaklarında gölgeler oluşturuyordu. Taehyung sahiden güzeldi, her şeyden, herkesten, gerçek olamayacak kadar güzeldi. Tanrı şahitti ki, Taehyung'un adem elması bile mükemmel ötesi; uzun parmakları herkesin dokunmak istediği kadar bakımlı ve pürüzsüzdü. Can yakıcıydı.
"Teşekkür ederim!" Gülümsemeye devam ederken, gözleri kafenin ortasındaki masanın etrafına dizilmiş herkeste dolanmış ve sanki hepsine tek tek teşekkür etmek ister gibi kafasını eğmişti; güzeldi, bu yaptığı dahi çok güzeldi işte. Taehyung güzeldi ve onun güzel olduğunu fark etmeyen bir insan dahi yoktu. Taehyung parıldayan bir insandı, herkesin gördüğü; bayıla bayıla övdüğü...
Ve Jeongguk da, tıpkı herkes gibi düşünüyordu.
Tam şu an, bu kalabalığın en arkasında, uzun boyunun verdiği avantajla onu izleyebiliyorken elleri, buraya yeni girdiğinin ve çok kalmadan çıkacağının habercisiymiş gibi çıkarmadığı deri ceketinin cebinde; simsiyah, uzun saçlarının bir kısmı kulağının ardındaydı ama aklı tamamen Taehyung'taydı ve bu kesin, reddedilemez bir şeydi. Taehyung tam karşısında, tatlı dudakları ardına kadar aralanmış, kıvrımlı saçları alnına dökülmüşken bu kutlamayı hazırlayan arkadaşlarının aldığı hediyeleri kucaklıyor ve hepsinin yanaklarına öpücükler kondururken hediyeleri hemen arkasındaki boşluğa bıraktıktan sonra tekrar diğer arkadaşlarına dönüyordu. Jeongguk'u görse asla tanımazdı, nereden tanıyacaktı ki? Okulda, günde birkaç kez göz göze geldiği; bir kez bile gülümseme fırsatı bulamadığı ve nadiren konuşabildiği birini nereden tanıyacaktı? Gerek de var mıydı ki?
Güzel sanatlar fakültesi neredeyse tamamen buradaydı ve öylesine kalabalık bir partiydi ki, Jeongguk burada Taehyung'un onu asla görmeyeceğine emin gibi öylece gözlerini ona dikebiliyordu. İlk defa. İlk defa onu bu kadar korkusuzca inceliyor, üzerindeki bu beyaz gömleğin ona ne çok yakıştığını düşünüyordu. Nasıl olur da bu kadar güzel olabilirdi? Gerçekten, Jeongguk bazı günler bunu yatağına uzandığında sabaha dek düşünüyordu da, bir cevap bulamıyordu, Taehyung nasıl bu kadar güzel olabilirdi? Onu yüzündeki fondöten olmadığında, dudakları soğuktan çatlamış ve kanlanmışken; sivilceleri çıktığında bile görmüştü ama Taehyung hepsiyle öyle güzel ve kendiyle barışıktı ki... Sivilcelerini gösterip misafirimize merhaba deyin diyerek tüm sınıfı dolandığı gübü unutamıyordu Jeongguk. Onun da yanına gelmiş, işaret parmağını sivilcesine yaslamış ve merhaba demesi için dakikalarca beklemişti; rica etmesi, lütfen ona merhaba der misin? Diye ısrar etmesi öyle tatlıydı ki Jeongguk bir süre onu kıvrandırmak adına hiç konuşmamış ve en sonunda istediğini vermişti.
Belki de en uzun konuşmaları buydu.
Fakat Jeongguk için bu bile yeterliydi. Taehyung'la iki kelime konuşmak, her gün sabahları selamlaşmak; bazen yan yana otururken hiç konuşmadan kitap okumak ya da çizdikleri resimlere ara verdiklerinde sanki sözleşmişler gibi aynı yerde sigara içmek... Hepsi, Jeongguk için yeterliydi. Onu başkalarıyla konuşurken dinlemek bile ona hayran olmasına sebep olabilirdi çünkü o öyle nazik ve öylesine saygılı bir gençti ki Jeongguk onun o derin sesiyle harmanlanan nazik cümlelerini dinlediğinde gözlerini kapatıyor ve sadece dediği şeyleri özümsemeye çalışıyordu. Söylediği tek bir kelimeyi bile unutmazdı, attığı en ufak bakış her hatırladığında midesini kasardı ve nedense, kalemi eline her aldığında onu çizmek içinden gelirdi. Gerçi onu birkaç kez çizmişti zaten, başlarda, Taehyung'u ilk kez rüyasında ve tamamen çıplak şekilde gördükten sonra bunu unutmamak için gözlerini araladığı gibi fırçalarının arasında bulmuştu kendini, saatlerce uğraşmış; aklındaki o yavaş yavaş silinen görüntüyü tamamen aktarmak için bazen gözlerini sıkıca kapatarak silinen yerleri kendi düşünceleriyle kaplamıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
first time : taekook ✔
Fanfictiongökte bir ruhtu o, bir canlı güneşti öyle gördüm ben; öyle değilmiş şimdi one shot