Nefes

2.7K 168 4
                                    

"Hayır." Barkın'ın yanına koşmaya çalıştım.

Bacağımdan vurulduğum için yürümekte bile zorlanırken, koşmam abes kaçardı.
Zor da olsa Barkın'ın yanına ulaştım.
Nefes almakta zorlanıyordu.

"Kardeşime ne enjekte ettin?" Sesimin savunmasız bir kız çocuğu gibi çıkmasına mani olamamıştım.

"Ben bir şey." Son nefesini verdi.

"Hayır, hayır, hayır." Diye bağırdım.

Karabasanların insanda yarattığı korku üzerime leş kargası gibi üşüşmüştü sanki.

"Uyan!" Diye bağırıyordum ama nafileydi.

"Yüzbaşım sakin olmalısın." Sağlam olan bacağımdan destek alıp ayağa kalktım.

Yerimde sendelesem de düşmeden durabildim. Tıpkı alkolü fazla kaçıran bir insan gibiydim.

"Yüzbaşım, kardeşim ölüm ile savaşırken nasıl sakin kalabilirim?"

Ölüm.
Bazılarının korkulu rüyası, bazılarının ise üzerine kara bela gibi çöken dört harften oluşan bir söz öbeği.

İnsanoğlu ölüm ile yüz yüze gelince belki korkmaz ama söz konusu sevdiğin biri olunca kaybetme korkusu gün yüzüne çıkar.

"Gidiyoruz." Gökhan Yüzbaşı'nın yüzüne arpacı kumrusu gibi bakakaldım.

"Ne demek gidiyoruz?" Dedim.

Daha panzehrini bulamamıştık ki nasıl giderdik?

"Yüzbaşı emir ve komuta bende. Sözümü tekrarlatma." Sesi çelik kadar sert çıktı.

Yapamazdım, göz göre göre kardeşimi ölüme terk edemezdim.
Bir şey yapmalıyım.

Başımı iki yana salladım.

"Ayla sözümü tekrar ettirmemeni söyledim. Gidiyoruz." Yolu işaret etti.

Yürümeye başladılar. Hareket etmediğimi gören Gökhan Yüzbaşı omzunun üzerinden bana baktı.

"Hemen!" Diye bağırdı.

Yürümeye başladım. Helikopterin olduğu yere gelince herkes binmeye başladı.
Sanki yüreğimi burada bırakıyormuşum gibi hissediyordum.

Herkes bindikten sonra helikoptere bindim. Kalbimin güm güm attığını hissedebiliyorum.
Helikopter havalanmak üzereyken helikopterin kapısını açtım. Kendimi aşağıya doğru bıraktım.

"Yüzbaşı ne yapıyorsun?" Diye bağıran Gökhan Yüzbaşı da ardımdan atladı.

Helikopter havalanıp giderken ardından baktım. Fazla bir yükseklikten atlamadığım için yer pamuk gibi yumuşak geldi.

"Allah aşkına ne yapıyorsun, yaralısın." Anne edasıyla bana nasihat edecek gibi duran Gökhan Yüzbaşı'nı elimi yukarıya doğru kaldırıp susmasını işaret ettim.

"Bu yaralar beni öldürmez ama kardeşimin kanındaki zehir onu her geçen saat öldürmesi muhtemel." Dedim.

Ben bir şekilde yaşardım zaten şu an benim hayatım söz konusu değildi. Söz konusu kardeşimin iyi olmasaydı.

"Pekala otur şuraya." Kolumdan tutup beni yere oturttu.

Çantasından tıbbi malzemeleri çıkardı. Bacağımı temizleyip dikkatlice sardı.
Koluma da aynı işlemi yaptı.

"Şanslısın ki her iki kurşunda sıyırıp geçmiş." Dedi.

Ben şanslıydım ama kardeşim değildi. Her bir sözde aklıma sadece ve sadece kardeşim geliyordu.
Yıllar sonra bulduğum kardeşim.

Vatan SağolsunHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin