Multimedia: Blake
***
Saatlerdir sürüklenmenin ardından nihayet beni bir yere soktu. Mekandan içeri girdiğimizde buranın çok şık bir restorant olduğunu gördüm. Benimle yemek yemek için mi o kadar acele etmişti yani? Söyleseydi Mathew ona da yemek yapardı, bu telaş neyeydi anlamıyordum.
"Neden buradayız?" diye sordum kolumdan çekmeye devam ederken.
"Birazdan öğreneceksin."
Bir masaya oturduğumuzda garson bizimle ilgilenmek için geldi ama Blake garsonu geri yolladı. Ona birini beklediğimiz, yalanını uydurmuştu. Belki de yalan değildi, gerçekten birini bekliyorduk. Hiçbir şey bilmiyordum ki.
Yirmi dakikayı aşan bir süredir masada oturuyorduk. Blake gerekli hiçbir açıklamayı yapmamakta ısrarcıydı. Bir noktadan sonra bende onun sessizliğine eşlik ettim. Heyecandan kalbimin ritmi normal halinden bir tık üstteydi. Neler olacağı konusunda tahmin yürütemiyordum bile. Koyu yeşil gözlerindeki kararlılık beni iyiden iyiye meraklandırıyordu. Bir an evvel ne olacaksa olsun diye dua ediyordum, Mathew'i bırakıp gittiğime hala inanamıyordum. Üstelik onunla en büyük yakınlaşmamızı az önce yaşamışken! Onunla ilk defa öpüşmüşken bunu yapmış olduğuma inanamıyordum. Ona bir açıklama borçluydum fakat bende neler olduğunu bilmiyordum, ona söyleyecek bir şeyim yoktu. Umuyorum gecenin sonunda ellerim boş eve dönmezdim.
Blake'in gözleri bir noktaya kitlendiğinde refleks olarak neye baktığını görmek için arkama döndüm. Mekandan içeri bir bay ve bayan giriş yapıyordu. Kadının üstündeki kıyafetler marka kokuyordu, tıpkı adamda olduğu gibi. Başına taktığı portföy şapka bile benim üstümdeki tüm kıyafetlerin parasının iki katı ederdi. Zaten şu anda üstümdeki kıyafetler her şeyden daha ucuzdu. Pahalı bir restoranda sarı taytımla dolandığıma inanamıyordum. Beni evden paldır küldür çıkardığı için bu halde sokakta kalmıştım. Blake tam bir piç kurusuydu, bunu ona ödetecektim.
Garson ikinci kez masamıza gelip bize sorularını sordu ve öncekindeki gibi geri gönderildi. En sonunda buradan gönderilen biz olacaktık. Belli ki yemek yemek için burada değildik. Bir insan restorana başka ne için gelirdi ki?
Kadın şık şapkasını görevliye teslim etse bile çantasını yanına almak istemişti. Adamla kadın bizim iki arka masamıza kuruldular ve Blake'in kaçamak bakışlarına maruz kaldılar. Ellerini çenesinin altında birleştirmiş, dikkatle onları izliyordu. Bir anı kolluyormuş gibi hali vardı. Tanrı aşkına bu bakışlardan ürküyordum, şunu kesse iyi olacaktı. Avına hazırlanan kaplandan farksızdı.
"Neden geldiğimizi merak ediyorsun değil mi?" diye sorduğunda kalkıp sevinç dansı yapmamak için kendimi zor tuttum. Nihayet konuşmuştu, daha önemlisi neden geldiğimizi açıklayacaktı. Heyecanla başımı salladım.
"Şuradaki masayı görüyor musun?" diyerek göz hapsine aldığı masayı işaret etti.
"Görüyorum."
"Kadının yanına gideceksin ve ona saçlarını çok beğendiğini söyleyeceksin."
"Ne?" diye bağırdım. Farkında olmadan sesim yükselmişti ve birkaç ukala göz beni süzdü.
Masada ona doğru eğildim "Ne?" diye fısıldadım.
"Onunla kadınsal konulardan konuş. Ayakkabılarını nereden aldığını, hangi kuaföre gittiğini falan sor ne bileyim rujunun rengini sor işte kız olan sensin, sen bulursun."
"Neden bunu yapacağım?"
"Eğer yaparsan neden geldiğimizi öğreneceksin."
"Ya yapmazsam?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Good Girl Gone Bad (Askıda)
Literatura FemininaAyağa kalkıp tam karşımda duran dolabın aynasında çıplak vücudumu gördüğüm anda soluksuz bir çığlık patlattım. "Pekala. " dedim kendi kendime, "Bu bir rüya." Öyle olmalıydı. Sımsıkı kapadığım gözlerimi korkuyla yeniden açtım. " Bu bir kabus! " diye...