2. Bölüm (DÜZENLENDİ)

1.2K 297 26
                                    

Medya fotoğrafı: Defne ile Bora'nın küçüklüğü.
------------------------------------------------------------------------------------------------
   Halamı görmeyince çok korktum. Aslında şaşırmamam gerekiyordu. Sonuçta halam beni istemiyordu ve yapacağını da yapmıştı. Beni, hiç bilmediğim yere giden otobüste tek başıma bırakmıştı.

   Otobüsün 'Dur' düğmesine basınca otobüs aniden durdu ve ben de hiç düşünmeden otobüsten indim. Halam fazla uzağa gitmiş olamazdı değil mi? Buna ben ne kadar inanmasam da inanmak istiyordum. Çünkü sekiz yaşında kimsesiz kalmıştım.

   Birden hızlı adımlarla yürümeye başladım. Tek başıma kaldığımı düşündükçe daha da hızlanıyordum. Bu sefer hızlanmakla beraber ağlamaya da başlamıştım. Biraz ilerde arkadan halama benzeyen biri vardı. Koşarak kadının yanına gittim ve "Hala!" diyerek kadının elini tuttum. Bu kadın halamdı. Yine bana tiksinerek bakmıştı ve elimi yine aniden bırakmıştı. "Of! Ne zaman uyandın sen lanet şey? Oysaki kafanı omzumdan uyanma diye yavaşça indirmiştim." diyerek beni itekledi. Onun iteklemesiyle dengemi kaybedip yere düştüm.

   Şaşkınlıkla halama bakıyordum. Onun böyle biri olduğunu bile bile ona inanmak istemiştim ama bir kez daha ona güvendiğime pişman oldum. "Senden nefret ediyorum Defne. Seni gerçekten kabul edeceğime mi inandın? Artık bizim ailemizde Defne diye biri yok. Anneni hiç saymıyorum bile çünkü annen öldü tamam mı? Annen öldü. Artık tek başınasın. " Halamın bana baktığı gibi, ben de halama nefret dolu gözlerle bakıyordum. Gözlerimden yaşlar akmaya çalışıyordu ama ben onları tutuyordum. Ağlamamam gerekiyordu. Çünkü artık halama ağlayarak kendimi güçsüz gösteremezdim.

   Halam, "Buraya gel!" diyerek kolumdan tuttu ve hızlı adımlarla yürümeye başladı. Kolumu tuttuğundan o nereye gidiyorsa ben de oraya gitmek zorunda kalmıştım. Beni istemeyen biri neden yanında sürüklüyordu ki? Biraz yürüdükten sonra aniden durdu, "Bak." dedi. Halamın dediği yere baktığımda 'Çocuk Esirgeme Yurdu' tabelasını gördüm. "Senin yerin burası Defne. " Halam yine kolumu tutarak yürümeye başladı. Bu sefer yurdun bahçesine girmiştik. Halam yurdun kapısını çaldığında sevimli bir bayan kapıyı açtı. "Buyurun. Nasıl yardımcı olabilirim?" Halam beni içeriye doğru iteklemişti. "Bu benim yeğenim. Buna bakmak istemiyorum. Benden başka bakacağı kimsesi yok. Annesi bugün öldü. Polis karakolundan çağırdılar bende mecburi yanımda götürmek zorunda kaldım ama aslında onu istemiyorum." Bu lafları duyunca halamdan daha da çok nefret etmeye başlamıştım. "Bir saniye bayan, karakolu arayıp durumu öğrenmem lazım. Lütfen içeri geçin. Durumu halledelim." İçeri geçtiğimizde ise bir tane erkek çocuğun beni gördükten sonra odaya kaçtığını gördüm. Sanırım bizi dinliyordu.

   Bize kapıyı açan sevimli bayan polis amcayla konuşuyordu. Biz de onun odasında oturuyorduk. "Anladım polis Bey, yani işlemleri yapın diyorsunuz kolay gelsin hoşça kalın." Halam hırçın bir şekilde, "Evet, işlemleri yapın da bu iğrenç yerden ve şundan kurtulayım." dedi. Halamın bu lafı üzerine sevimli bayanın bakışları sert olmuştu ama buna karşılık nazikliğini koruyordu.

   Halam işlerini hallettikten sonra bana hiçbir şey demeden yurttan ayrıldı ve ben tek başıma kaldım. Meğersem tek başıma değilmişim. Benim gibi olan on kişi daha varmış. Kimisi kardeşim, kimisi ablam, kimisi de abimdi. Hepsiyle konuşsam da sadece birkaç kişiyle samimiydim. Buraya çok çabuk alışmıştım. Çünkü burada aynı kana sahip olmasakta sahipmişiz gibi kardeşlik duygusunu taşıyorduk. Bize kapıyı açan sevimli bayan aslında bizimle ilgilenen kişiymiş. O bana demişti : "Tatlım, buraya çabucak alışacaksın bak gör çünkü bu durumda olan tek kişi sen değilsin. Sokakta, burada ve başka bir yerlerde olan daha bir sürü çocuk var ki sen daha kimsesiz değilsin. Halan seni ne kadar da istemese de onun kanındansın. Bu arada annen yoğun bakımdan uyanınca seni almaya gelecek. Merak etme. Şimdi içeri gir ve hayatına devam et çünkü ne olursa olsun hayatımıza devam etmeliyiz."

   Okullar açıldı ve herkes yurdun servisiyle okullarına gitmeye başlamıştı. Birkaç ay sonra okuldaki herkesin ağzında, "Defne çocuk esirgeme yurdunda kalıyormuş." "Defne artık kimsesiz." Laflarını işitiyordum. Artık bu lafları duymaktan çok bunalmıştım çünkü annem ölmemişti, ben kimsesiz değildim. Annemin öldüğünü kabullenemiyordum. Yurttan kaçmaya karar vermiştim. Arka bahçede güvenlik olmadığından daha rahat kaçabilirdim. Koşmaya başladım ve tam demirleri tırmanırken kolumdan biri tuttu. Ben sadece annemin yanına gitmek istiyordum. Beni engellediği için ona hiç bakmadan kolundan ısırdım. Kafamı kaldırdığımda onun benden bir yaş büyük olan Bora olduğunu gördüm. Bana ne kadar tebessüm etse de canının acıdığını hissediyordum. Ona beni durdurduğu için kızgın, onun kolunu ısırdığım için de çok üzgündüm.

   14 yaşıma girmiştim. Liseyi Bora ile aynı bölümde okuyorduk. Bora benden bir üst sınıftaydı. Aslında ne kadar sağlık bölümünü sevmesem de Bora var diye o bölümde okumaya karar vermiştim çünkü Bora benim ilk babam, ilk abim ve ilk aşkımdı. Bana yurtta bakıcılardan çok o baktı, hep benimle o ilgilendi. Her zaman onunla vakit geçirdim ve bana hayatta nasıl kendi ayaklarımın üzerinde duracağımı öğretti. Bora'nın kolunu ısırdığım yerde iz kalmıştı. Ben kendime bunun için ne kadar kızsam da Bora hiç sorun etmiyordu. Bu arada 6 yıl geçmesine rağmen annem hiç gelmedi yani annem gözlerini sonsuza dek kapatmıştı. Ne kadar onu 8 yaşımdan beri gömersem de biliyordum ki, yaşasaydı muhakkak yanıma gelirdi çünkü ben onun her şeyiydim. İnsan her şeyini kaybederse yaşayabilir miydi? Buna karşılık biraz daha düzelmiştim çünkü derslerimde hep başarılı, okul dışı hayatımda da sosyaldim. Ve Bora'ya da âşıktım ama ben ona 'abi' demek zorundaydım çünkü o beni kardeşi olarak görüyordu. Sorun yoktu. Babamın ölümünden sonra akrabalarımızın bize sırtlarını dönmesi, annemin vefat etmesi ve halamın beni istememesi. Yani, hayal kırıklıklarına alışmıştım. Bu yüzden canım acımıyordu.

   Eve gitme zili çaldığında sınıftan çıkıp servise doğru yürümeye başladım. Aslında Bora ile yürürdük ama o bir ders erken çıkmıştı. Onun hakkında endişelenmiyor da değildim çünkü benden habersiz erken çıkmazdı. Oysaki bu sefer bana haber vermemişti. Birden yürüyorken gözümün önüne havada bir kolye sallandı. Kolyeye baktığımda bir kalp ve 'D' harfi vardı. "Doğum günün kutlu olsun Defne, Benden sana ilk hediye!" bu ses Bora'nındı. Kafamı kaldırdığımda Bora'yı gördüm ve tebessüm ettim. O da bana tebessüm ediyordu. "Teşekkür ederim... Bora Abi." Ne kadar zorlansam da ona 'abi' demek zorundaydım. Aslında öyle demek de istemiyordum. Birden konuşmaya başladı. "Kardeşime küçük bir soru... " deyip önüme geçti ve konuşmasına devam etti. "...Meslekler için anket yapıldı ya Defne. Sen sağlık bölümünü sevmezsin. Peki, büyüyünce ne olacaksın?" Bora, bana meraklı bir şekilde bakıyordu. Sanki bir şeyler öğrenmek istiyordu. Doğru diyordu. Aslında başka okula geçebilirdim ama Bora var diye geçmedim. O da belki ilerde severim diye kaldığımı düşünüyordu çünkü ona öyle demiştim. O bana bakarken biraz daha Bora'ya yaklaşmıştım. Belki vereceğim cevaptan hoşnut olmayacaktı ama artık ondan hoşlandığımı da anlamasını istiyordum ve cevaplamaya hazırdım. "Ben büyüyünce... " Biraz daha yaklaşıp devam ettim. "...Senin karın olacağım."

Saklambacın Hedefi:AŞK ✔ (DÜZENLENİYOR)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin