🎶 One Direction - Over again 🎶
🎶 Amy Winehouse - Love is a losing game 🎶60
Bu sabah alarm sesiyle ya da herhangi başka bir gürültüyle değil de tamamen kendi öz irademle açmıştım gözlerimi yeni güne. Kısaca, uzun zamandır başıma gelen en güzel sabahtı bu sabah... Telefonuma baktığımda bizimkilerin mesajları karşılamıştı beni yine. Annemi ve babamı görmeye geleceklerini söylüyorlardı mesajlarda, ben de onları kahvaltıya davet etmiştim haliyle. Zaten sonrasında Paris'i gezmek için çıkacaktık dışarı ailecek. Buraya kadar gelmişler, gezmeden olmazdı! Annemin Louvre Müzesine gitmek istediğini biliyordum, babamın tek derdi Mona Lisa'yı görmekti.
Kurduğum masaya son kez eksik olup olmadığını görmek için baktığımda, "Harika," diye mırıldandım memnuniyetle gülümseyerek. Her şey tamdı. Bizimkiler henüz gelmemişlerdi. Telefonuma baktım belki yazmışlardır düşüncesiyle fakat herhangi bir bildirim yoktu. Dilek teyzenin bana seslendiğini duyunca telefonu hızlıca arka cebime sokup mutfağa koştum.
Geldiğimi görünce, "Edis'i uyandırsana," dedi aceleyle. Aynı anda bir sürü şeye yetişmeye çalıştığı için telaşlıydı. Annemin yardım etmesine katiyen izin vermemiş ve onu zorla oturtmuştu mutfağın cam kenarındaki rahat mavi koltuğa. Annemin içinin de rahat olmadığını onu çok iyi tanıdığım için tahmin edebiliyordum fakat Dilek teyze çok inattı.
"Tamam," dedim telaşına ufak bir gülümsemeyle karşılık vererek ve merdivenlere yöneldim acele etmeden. Edis ile konuşmam gerekiyordu zaten bizimkiler gelmeden. Onlara şu an Edis'i affettim diyemezdim. Bu onları fazlasıyla üzerdi. Olan onca şeyden sonra hiçbirini karşıma almak istemezdim. Biliyordum ki bunu şimdi öğrenirlerse bana karşı fazlasıyla öfke dolu olacaklardı ve bu ihtiyacım olan son şey bile değildi.
Bu düşünceler eşliğinde teras katındaki odanın önüne vardım. Kapının koluna asılıp açmaya çalıştığımda kilitli olduğunu anlamam uzun sürmedi. Birkaç kez vurdum uyandırmak adına. En ufak bir ses gelmedi diğer taraftan.
"Edis?"
Birkaç kere daha tıklattım kaşlarım çatılırken. Ne diye kilitlemişti ki? Merakım ikiye katlanmıştı sayesinde. Neyseki saniyeler sonra aralandı kapı. Karşımda gözleri kapalı, saçları darmadağın ve yarı çıplak bir Edis görmeyi elbette bekliyordum fakat bu tatlılık beni dahi şaşırtmıştı. Yanağını kapıya yaslayıp gözlerini aralamaya çalıştı ama başarılı olamadı. Kollarımı göğsümde birleştirip bir sanat eserinin karşısında dikiliyormuşçasına onu izlemeye başladım suratıma istemsizce çizilen o hayranlık gülümsemesiyle. Gerçekten sanat eserinden farksızdı. Sakalları iyice belirgindi her zamanki halinin aksine. Yüzündeki morluk çok belli olmuyordu. Alnını ve neredeyse gözlerini kapatmıştı yaramaz saçları. Uykudan hallice şişkin duran dudakları onu öpme isteği uyandırdı içimde fakat öyle bir girişimde bulunmadım. Dudağındaki Onur ile ettiği kavgadan hatıra olan yara hala tam olarak iyileşmemişti. Köprücük kemiklerine düşünce gözlerim sabah sabah kendime neden böyle bir işkence ettiğimi sorguladım içten içe. Kaslı göğsü, karnı, kolları ve hatta çenesi... Saatlerce onu seyretseniz bile tüm detaylara asla sahip olamazdınız. Bitmek bilmeyen bir kitap gibiydi sanki. Sonsuz sayfaları olan ve asla sıkmayan bir kitap.
"Günaydın koca bebek."
Tatlı mırıltılar çıkardı ama cevap vermedi. Odadan tamamen çıkıp kapıyı kapadığında, "Ne var içeride?" diye sordum çatık kaşlarla. Zorlukla araladığı 'uyumak istiyorum' dercesine bakan gözleri gözlerime değdi bir anlığına ama pek kalmadı orada.