Odamın tavanına bakarak geçireceğim bir güne daha başlamama az kalmıştı. Güneşin doğacağını fark ettiğimde kulaklıklarımı çıkarıp penceremin önüne gittim. Gökyüzü harika bir renkteydi ve bu can sıkıcıydı. O günden sonra gökyüzüne bakmamaya çalışacaktım. Arkamda ne kadar az güzel şey bırakırsam o kadar iyiydi.
Doktorum ve onun şeytanlarının -size kobay fare gibi baktıklarında onlara ancak onlara şeytan diyebilirsiniz- teşhisimi koymalarından sonra hareketlerim tamamen kısıtlandı. Üniversiteyi dışarıdan bitirme planlarımsa çok fazla ders çalışmayı gerektiriyordu. Ve evet, bunun için çok üşengeçtim.
Ailem kesinlikle artık depresyonda olduğumu düşünüyor olmalılardı. Gemma her sabah yaptığı gibi inanılmaz bir neşeyle odama girdi ve bugün için ne yapmak istediğimi sordu. Nazik bir şekilde reddettikten sonra yastığıma tekrar yuvarlandım. Tabii bu sadece kahvaltı için çağrılana kadar sürmüştü. BiPAP'ı çıkarttım ve gündelik oksijen tüpümü taktım. Tüm bu şeyleri yapmak bile beni nefessiz bırakabiliyordu.
Ailecek yaptığımız kahvaltıda onları pek dinlediğimi söyleyemezdim. Sadece adımın geçtiği yerlerde başımı sallamakla yetiniyordum. Büyük ihtimalle Jim yine bir saçmalık için anneme danışmıştı. Ya da tedavide bir diğer seviyeye çıkacaktık ve bunun sonu benim için acı bitecekti.
Annem "Sen ne diyorsun Harry?" dediğinde kafamı kaldırdım. Tabağımdakilerle oynamaya devam ederken annem onu dinlemediğimi anlamış olmalıydı çünkü baştan anlatmaya başladı. "Jim dün bir gruptan bahsediyordu. Bir Destek Grubu. Sen ne dersin oğlum?"
"Ah anne! Resim çizebilirim, şiir yazabilirim, hatta her gün Gemma'yı okuluna bırakabilirim ama benden o sıkıcı şeye gitmemi isteme!" dedim. Depresyonda değildim, buna ihtiyacım yoktu. Annem sakince eliyle kıvırcıklarımı düzeltti. Gözleri doluyordu ve bunun sonunda pes edeceğimi hissediyordum. Ama gittiği yere kadar dayanabilirdim.
"Senin iyiliğin için uğraşıyoruz Harold." dedi yumuşak bir sesle. Ona sarıldım ve "Bunu sonra konuşacağız anne" dedim. Üzülmesini istemiyordum, zaten ben öldükten sonra yeteri kadar üzülecekti.
Tüm hafta boyunca bununla boğuşacağımın farkındaydım ve öyle de olmuştu. Neden son birkaç yılımı yumuşak yatağımda Jimmy Fallon ve Sünger Bob izleyerek geçirmeme izin vermiyorlardı ki? Çok sıkı bir X-Factor izleyicisiydim, ve daha seslerini eleştirmediğim bir sürü yarışmacı gelecekti, peki ama neden Destek Grubu?
Aslında geçen yıl X-Factor için bir başvuru formu yollamıştım. Ancak büyük ihtimalle "Neden yarışmamıza katılmak istiyorsunuz?" kısmına "ah sadece ölümcül bir kanserim var ve birazcık eğlenmek istiyorum. ve bir de simon'ın yanına gidip n'aber kanka demek hayallerimin arasında olabilir" yazmamdan dolayı elemelere bile çağrılmamıştım.
Yine yumuşak koltuğumuzda oturup Jimmy Fallon izlediğimiz bir akşam, annem boğazını temizledi. Yastığımı karnıma çektim ve "Ah hadi ama, yine başlamıyoruz değil mi?" dedim. Annem gülümsedi ve tam ben ağzımı açacakken otoriter bir sesle "Yarın saat 5'te hazır ol Harold. Yaşıtların gibi yaşamalısın." dedi. Kalkıp mutfağa ilerlediğinde arkasından seslendim. "Bu adil değil! Son zamanlarımı yaşıtlarım gibi yaşayacaksam neden bir gay kulübüne falan gidemiyorum? Ya da neden yan evdeki Ashton gibi ot çekemiyorum?!"
Annem mutfakta bir şeyler hazırlarken bana cevap verdi. "Gay kulübüne zaten yaşın tutmuyor- bekle Ashton ne yapıyor dedin?!"
Ah evet Harry, tebrikler. Sayılı arkadaşlarından birini ispiyonladın..
Gözlerimi ekrandan ayırmadım ve "Konumuz Ashton değil anne, benim bir kez bile ot çekmemiş masum kedi gibi biri olmam! En yakın zamanda ot çekeceğim." dedim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
The Fault In Our Stars || Larry Stylinson
FanfictionOn yedi yaşındaki Harry Styles kanser hastasıydı ve doktorların ona sunduğu şey ise, fazladan birkaç yıldı. Harry son birkaç yılını, babasıyla birlikte Jimmy Fallon izleyerek geçirmek istiyordu. Ancak gelin görün ki, Harry'nin hayatına giren Louis T...