she'll have my ariel, again and again (gxg)

1.5K 53 18
                                    

kaldırdığım için pişman olduğumu itiraf etmem gerek. beni ölü hissettiren şeylerden hoşlanırım. böyle hastalıklı olduğu için özür dilerim. kendimden bir parça olmasa, olmazdı.

not: Deftere ben aralıklarla belirtmiş olsam da her gün birbirlerine yazıyorlar.

17 Eylül 1986

"Üzüntü ve sevince ihtiyacımız yok."

14

"Aslına bakarsan yalnızca bu sefil yaşamdan kurtulduğumda arkamda yaşadığıma dair bir iz bırakabilmek peşindeyim, yazmamı açıklayabilecek tek cümle bu. Bir Plath olamayacak kadar isteksizim. Yetenek ya da yazma tutkusu da değil. Bir şeyler hakkında gerçek anlamda tutku dolu hisler duymayalı uzun zaman oluyor. Bu biraz rüzgarda savrulmak gibi, tamamen bir boşluk. Beni anlayabiliyorsun öyle değil mi? Yani demek istediğim, elimde tamamlanmamış bir sürü çizgi var, her biri tek başına bir anlam ifade etmiyor ve tüm bu karmaşaya dışarıdan baktığımda kendimi buluyorum. Bunun nasıl olduğunu hissedebiliyor musun? Çünkü ben göğsümü ezmeye devam eden ağrıdan yoruldum."

Tıpkı sevdiğim gibi sarı, buruşuk sayfalarla dolu, onlarca sayfası zırvalarla karalanmış defterin siyah kapağını kapatıp onu yalnızca ikimizin bildiğini düşündüğüm ufak bölmeye geri koydum. Bu tamamen bittiğinde bunu yapmanın beni ne kadar aşağılık hissettireceği hakkında düşünmek yerine lacivertin koyu bir tonuna boyanmış demir kapıyı kilitlemekle ilgilendim. Hava soğuktu ama beynimi çoktan yeni bir oldukça-yoğun baş ağrısına sürüklemeye başlamış olan düşünceleri dondurabilecek kadar da değil.

Botlarımı sürüyerek olabilecek en yavaş şekilde eve doğru yol alırken arkamdan bir kaç edepsiz kelime mırıldanan liselileri önemsemedim çünkü bu beni iğrendirmiyor, aksine eğlendiriyordu. Yirmi altı yaşına gelmiştim ama kısa boyum ve minik, dolgun yanaklarım beni on sekizine henüz girmiş minyon bir kız çocuğu gibi gösteriyordu. İnsanı rahatsız edebilecek derecede ruhubet kokan apartman daireme giden ara sokakta, geçmek üzere olan soluk sarı sokak lambasının loş ışığının altında yürürken zihnimin şeffaf odalarında o küçük, eskimiş defter dolanıyordu. Henüz iki hafta olmasına rağmen kırkı aşkın sayfası iki farklı el yazısıyla, küçük karalamalar ve ipuçlarıyla doluydu.

"Sana anahtarını kullanmanı daha kaç kere söylemem gerekiyor?" İğrenen bakışlar soğuktan kızarmış yanaklarımda ve parlaklığı aylar önce solmuş kahverengi gözlerimde dolandı. Onu bırakıp gidebilecek ve kendi lanet olası yalnızlığında ve parasızlığında boğulmasına izin verecek kadar gaddar olmadığım için kendimden bir kez daha nefret ettim.

"Üzgünüm, unutmuş-"

"Evet, elbette. Her zaman unutursun." Dudakları bodur parmaklarının kavradığı, içerisine esrar sarılmış sigarasının üzerine bir kez daha kapandı ve ben dumanın benim ciğerlerime dolup beynimi bulandırdığını hissettim.

"Odandan çıkmanı istemiyorum, Bertrand bu gece burada olacak." Tabi ki burada olacaktı. Benden yalnızca iki yaş büyük olan o lanet olası Fransız standart bir embesilin de altında çalışan beynini nihayet kullanarak çıkış yolunu elli üç yaşına gelmiş, uzun boyuyla bir korkuluğu andıran bu azgın kadının jigololuğunu yapmakta bulmuştu. İçeride hangi pozisyonları denedikleri ve birbirlerini nasıl orgazma ulaştırdıkları benim hiç mi hiç umurumda değildi. Mutfağımın koyu renk parkelerinde (kirayı ben ödediğime göre benim mutfağım oluyordu, öyle değil mi?) birbirlerini becerecek bile olsalar bunu umursamazdım ama o sarışının arsız parmaklarının tenimi kavramak için her yolu denemesi canımı sıkmaya başlamıştı. Son seferinde kucağımda mısır gevreğiyle dolu bir kaseyle odama doğru ilerlerken kalçalarıma dokunmaya kalkmıştı. Üstelik bunu tercih etmediğimi bildiği halde. Bence bu biraz aşağılık.

arielHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin