Volt burada bir kavga yaşanırsa kaybedeceklerini biliyordu. Megafunlular asla kolayca ölmez, peşlerini bırakmaz ya da unutmazdı. Bu yüzden en akılcı çözümü düşündü. Omuzundaki çocuğu yavaşça yere bıraktı. Vonter liderinin yanındaki, çarpık suratlı vampir "Ne yapıyorsun sen, günlerdir açız! Bu avı yiyemezsek bundan sonrası için avlanmaya bile gücümüz kalmayacak" dedi. Vonter lideri Volt yanındaki vampire ;
- Tuso bir an önce buradan gitmeliyiz. Bizden daha kalabalıklar ve güçsüzüz. Onların hırsları çok yüksek ve karınları tok. Çok da güçlüler biliyorsun. Buradan gitmezsek şu buzul sarkıtlarını kalbimizde erirken bulabilirsin.
Tam o sırada gürleyen bir ses duydular. "Bu ses kadar güçlüyse yumruğu, bittiğimizin resmidir" dedi Tuso. Magafun komutanı Layris yüreğindeki acıdan sızan bir haykırma duygusu ile gözlerini kıstı. Ve arkasındaki küçük orduya acı akan sesi ile seslendi.
"1 megafun,1 orduya bedeldir. Bu salyalı hayvanlara 14 yaşındaki masum canımızın zerresini dahi bırakamayız. 1 megafun, bir hayvana yem olamaz!"
"Tek bir vampiri bile tek parça istemiyorum!!! Bitirin işlerini askerlerim !!! "
Ve çok geçmeden karlar üzerinde kırmızı bir kan ırmağı oluştu... Gökyüzü maviden turuncuya dönmüştü. Vonterlar kime ne acı çektirdilerse ödeyerek gittiler. Ligme ligme... Paramparça... Megafun intikamı buzlara buz kestirdi... Komutan sözünü tutmuştu... Derian'ı onlara yem etmemişti..
Tria'nın duygularından;
Tria dışarıdan gelen seslere kulak kabartmış ancak biraz önceki acı seslerden eser kalmadığını anlamıştı. Kapı muhafızlarına seslendi;
- Kapıları açın belki de yardıma ihtiyacı olanlar olabilir. Çabuk olun!
Alinda ve Başkan Tendor da Tria gibi düşünüyordu. Onların kalbi nur doluydu. Muhafızlar mağara kapısını açtıklarında, dışarıda gördükleri vahşet kanlarını dondurdu. Her yer kırmızıydı. Tek bir mavi kan yoktu. Sanki ilahi bir kudret bir anda Vonterları parçalarına ayırmış gibiydi. Biraz önce Vonterların durduğu tepeye baktıklarında Komutan Layrisi gördüler. Layris dizlerinin üzerine çökmüş, yerdeki çocuğun elini tutuyordu. Askerleri de en az 3 adım gerisinde elleri göğüslerinde birleşmiş şekilde sıralanmıştı. Tam o sırada komutan Layris ayağa kalktı. Askerlere dönüp bir şeyler söyledi. 2 asker öne atıldı ve yerde yatan çocuğun cesedini sırtlandılar. Layris arkasına baktı ve o sırada Başkan Tendor kızlara geri çekilmelerini söyleyerek 1 adım ileri çıktı. Komutan Layris tepenin üzerinden yürümeye başlamıştı bile. Tendor ile tam ortada bir yerde denk geldiler. Kısa bir selamlaşmanın ardından kendilerini tanıttılar.
Biraz önce yaşananlara şahit olmasa Tria asla inanmazdı bu kırmızılara sebep olduklarını. O kadar nezaketli duruyorlardı ki, o vahşet şaşılası bir durum olmuştu. O sırada Tria kanatlarını silkeledi. Yağan kar ağırlık yapmaya başlıyordu. Bu hareketlilik komutan Layris'in dikkatini çekti. İşte o an göz göze geldiler. Tria kendine lanet okuyordu. Böylesi gergin bir tanışmanın ortasında kanatlarındaki karları temizlemenin ne gibi bir gerekliliği vardı ki? İçinden geçirdi " Şapşal Tria şapşal..." Bu mahçup duruş karşısında Komutan Layris'in dudakları hafifçe yukarı kıvrıldı. Tendor dönüp geriye baktıklarında bu gülümsemenin Tria için olduğunu anladı. Ve kızlara seslendi.
-Siz Trian meydanında, Grifit annenin yanında gidin. O size su ve yiyecek verecek. Biraz da ufak tefek sıyrıkları olanlar için sargı bezi ve antiseptik alın. Acele edin!
Tria ve Alinda koşarken nefes nefese kalmışlardı. Tria üstüne üstlük heyecanlıydı da. Anlam veremiyordu ama Komutan Layris'in gülümsemesi sanki kalbine işlemişti. Bir an önce geriye dönmek istiyordu.
- Grifit anne sana söylediklerimin hepsi çantada değil mi?
-Çantada kızım. Ayrıca içine altın gül suyu da koydum. Her asker biraz koklarsa enerjileri yerine gelecektir. Fazla koklamasınlar dikkat edin. Fazlası derin bir uyku yapar.
-Tamam Grifit anne.. Diyen Tria , kapının önüne çoktan çıkmış olan Alinda ya seslendi ve ikisi birlikte koşar adımlarla mağara şehirlerinin kapısına doğru ilerlediler. Mağara içerisinde uçmak yasak olmasa çoktan ulaşmışlardı. Bu yüzden Tria kurallara bir kez daha içinden söylendi... Başkan Tendor'un yanına ulaştıklarında, çantalarını yere bırakıp içindekileri çıkarttılar. Altın gül suyunu gören Tendor "Grifit Ana çok iyi akıl etmiş bunu" dedi ve Tria'ya Komutan ve askerlere bu sudan 1'er damla vermesini istedi. Avuçlarını açan askerlerin ellerine sudan damlatıyor, askerler kokladığında gözlerinin içi parlıyordu. Sıra Komutan Layris e geldiğinde, Tria şişeyi eğdi ve avucu açık bekleyen komutan ile o an göz göze geldiler. İkisi de birbirlerinin gözlerine kitlendi en az 4 nefes süresince. Şişeden komutanın avucuna akan sıvıyı elinde ovuşturan ve koklayan komutanı sonradan fark etti Başkan Tendor. Tam Tria'ya ismini sormuş ve cevabını alırken ve tam da "Benim adım Tria, komutan" dediğinde buz mavileri kapandı komutan Layris'in. Ve Tria yine yapacağını yapmıştı. O an onun da ayaklarındaki güç kesildi. Yere düşerken içinden geçiriyordu.
Şapşalım beeennn :((
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YENİ DÜNYA - IRKLAR SAVAŞI (TAMAMLANDI)
FantasíaKıyamet günü, çok istedikleri cennete ebedi girmeleri gerekti. Ama bir terslik oldu. Ne cennet kaldı ne cehennem! Tanrı, tüm yarattıklarından vaz mı geçmişti ? O günden sonra tüm yargılar yok oldu. Günah da yoktu , sevap da... Cehennem mi kalmıştı k...