Tria bunları düşünerek yürürken derinden bir ağlama sesi duydu. Ağlayan bir kadındı. Buzul bitişine az kalmıştı, etrafta artık kar da yoktu çünkü. Yürüdükleri istikamette ağlama sesine doğru ilerliyorlardı. Birden kanat sesleri duydu Alinda. Tria'nın kolunu tuttu ve durdurdu. "Bu işte bir terslik var "dedi. "Orman çok sık kanat çırparak uçmak imkansız. Bu her neyse ilgimizi çekmeye çalışıyor olmalı. Dikkatli ol Tria " dedi. Bir ağacın arkasına saklanıp baktıklarında, ormanın küçük bir açıklığında, yerde oturmuş, dizlerinin üzerine kapaklanarak ağlayan bir melek gördüler. Kendilerinden ve ekvameklerden tek farkı gri kanatlarıydı. 3. bir cins melek olduğunu hiç duymamışlardı. Kızın hareket etmesini beklediler ama kız ağlamaktan başka bir şey yapmıyordu.
Sonunda Tria açığa çıkmaya karar verdi.
- "Sen burada bekle bana bir şey olursa geri dön ve bizimkilere haber ver."
Alinda'nın
-"Hayır dursana, ne demek bana bir şey olursa, Tria, bak duyuyor mu? Triaaa" demesine kalmadan Tria açıklıkta ve kızın tam da karşısındaydı.
- Merhaba ben Tria, Trianlıyım. Sesini duydum. İyi misin sana yardımcı olabilir miyim? diye sordu.
Kız yine kafasını kaldırmadı. Bir anda orman karışmaya, yapraklar havalanmaya başladı. Nefes alınmıyordu. Tüm çalı çırpı Tria'nın tenine batıp çıkıyordu. Alinda ise ağaca yapışmış, eliyle Tria'ya bir yeri gösteriyordu. Tria ablasının gösterdiği yere baktığında biraz önce yerde oturan kızın ayağa kalkmış, ellerini birleştirmiş ve başını öne eğmiş bir şekilde telekinezi ile ormanı bir fırtınanın eşiğine getirdiğini anladı. Tria büyü yapmalıydı ama nasıl yapacağını bilmiyordu....
Tria gözlerini kapattı ve dışarıda olup biteni hafızasından sildi. Sadece kalbine odaklandı. Sukünet düşündü.. Aşkı düşündü, Layris'i düşündü... Onun buz mavisi gözlerinde kayboldu, teslim oldu, Layris'in gözlerinde yeniden ruh buldu. Bir anda Layris ve Tria bir bütündü. Hafızasına seslendi Layris Tria'nın. "Merak etme meleğim, yanındayım küçüğüm..."
Tria gözlerini açtığında, Alinda ismini sesleniyordu. Ortalık durulmuş. Kızdan eser kalmamıştı. Ayağa kalkmaya yeltendiğinde Alinda onu durdurdu.
- Biraz önce sen ne yaptın Triaaa..?
- Ne yaptım ben hiçbir şey hatırlamıyorum. En son gözlerimi kapattım ve şey düşündüm. Hmmm
Bir anda neredeyse Layris'i düşündüğünü ağzından kaçırıyordu Tria.
- Ne düşündün Tria. Sen gözlerini kapattın ve ellerini iki yana açtın. Her şey bir anda durdu. Yapraklar dallar, toprak havada asılı kaldı. O anda kız gözlerini açtı. Ve puuufff. Ortadan kayboldu. Sen yere düştüğünde seninle birlikte havada asılı olan her şey yere indi. Anlamıyorum kafam çok karıştı.
Oturur pozisyona gelen Tria üstünü silkeledi. Ve ablasına..
- "Hemen buradan gitmeliyiz. Çok daha büyük bir tehlike bize yaklaşıyor" dedi...
Küçük bir oyuk içinde soluklanan iki kardeş biraz uyukladı. Alinda gözlerini açtığında Tria kafasını bir kayaya yaslamış oturur vaziyette uyuyordu. Alinda rüyasında gördüğü Kahin'i düşündü. Tria ya anlatmalı mıydı? Oysa Kahin kimseye ona gösterdiği görüntüleri anlatmamasını istemişti. Gerçekliğine de inanamıyordu. Sadece bir rüya olabilir miydi? Kahin onu bir an evvel bulmasını, kötü günlerin geldiğini, bunları durdurmak için yardımına ihtiyaçları olduğunu söylemişti. İyi de niye sadece Alinda ile konuşmuştu? Tria neden bilmemeliydi.? Oysa ki Kahin ile konuşmak Tria'nın fikriydi.
Toparlanmalılardı. Kahin'in söylediğine göre Vonterların yeni dostları Cehennem Bekçilerini onların üzerine gönderiyordu. Savaş henüz başlamadı sanılırken, Vonterlar çoktan savaşıyordu. Hem de kalleşçe... Dip bekçileri 3 kişiydi. Ve rüyasında gördüğü üzere yüzleri yoktu... Kara büyü yapıyorlardı. Tria'yı uyandırmalıydı hem de hemen...
Tria uyandığında Alinda panikle toparlanıyordu. Onu görür görmez Tria da hemen toparlandı ve oyuğun dışını kontrol ederek çıktılar. Yarım kalan yolculukları hızla ilerliyordu. Ağaçlar birden bire bitti. Büyük bir açıklığa geldiler. İleride uzanan dağ yamacı Kahin'in yaşadığı dağ zirvesine gidiyordu. Şu düzlüğü bir an evvel geçmeleri gerekiyordu. Hava kararmıştı. İlerlediler ama ileride bir karartı gördüler, bu yüzden tereddütle durdular. Bir anda görüntü netleşmeye başladı. 3 cehennem dip bekçisi yan yana üzerlerinde koyu gri birer cübbeyle duruyorlardı. Yüzlerini görmeye çalıştılar. Ama olmuyordu. Net bir yüzleri yoktu. Tria içinden Layris'i geçirdi. Bugün olan bağ belki yeniden kurulabilirdi. Ama o yoğunluğu hissedemiyordu... Ölesiye korkuyordu.
Alinda kardeşine sıkıca tutundu. İçinden onun buraya gelmesine hiç izin vermemeliydim diye geçirdi. 2 tane melek ne yapabilirdi 3 cehennem bekçisi karşısında? Garip fısıltılar duyuldu rüzgar'ın arasında. Sanki 3 bekçi de aynı sözcükleri tıslayarak söylüyordu. Ellerinin ve ayaklarının karıncalanmaya başladığını hissettiler. İstemsizce adım atıyorlardı şimdi. İstikametleri ise 3 cehennem dip bekçisinin ayaklarının tam dibiydi...Tria o anda sanki Layris'in sesini duydu. İlk başta anlayamadı. Kafasını 2 yana hızlıca salladı. O an ses netleşti sanki. Layris ona duymak isteyeceği en güzel cümleyi kurmuştu.
- "Kahin geliyor benim altın tenli meleğim. Biraz daha sabret"
Tria rahatlasa da ortada gelen giden yoktu. Bu da cehennem bekçilerinin bir oyunu mu diye geçirdi içinden. Bekçilerin ayaklarının altından alevler fışkırıyordu. Ve etraflarında Tria ve Alinda'yı da saracak bir alev çemberi oluşmak üzereydi. Çemberin tamamlanmasına 3 metre kalmıştı sadece. Biliyorlardı ki o çember kapanırsa o bekçiler ile birlikte Cehennem kapısından geçeceklerdi. Bunun da geri dönüşü yoktu. Tria gözlerinden 1 damla yaş düşürdü toprağa... Ablasına baktı. O da ağlıyordu. Becerememişlerdi işte. O anda bir ateş topu düştü çemberin tam ortasına. Bir tesbih böceği gibi açıldı ateş topu. İçinden yakışıklılığı ve gücü ile göz dolduran bir adam çıktı birden. Ve çıkar çıkmaz da savaş pozisyonu aldı bekçilere karşı. Tria Layris e seslendi içinden... "Buzulların efendisi, mavinin hayat bulduğu komutan. Yine sözünü tuttun. Kahin burada. Teşekkür ederim Komutan Layris..."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YENİ DÜNYA - IRKLAR SAVAŞI (TAMAMLANDI)
FantasiaKıyamet günü, çok istedikleri cennete ebedi girmeleri gerekti. Ama bir terslik oldu. Ne cennet kaldı ne cehennem! Tanrı, tüm yarattıklarından vaz mı geçmişti ? O günden sonra tüm yargılar yok oldu. Günah da yoktu , sevap da... Cehennem mi kalmıştı k...