Eski bir yaram vardı kalbimin en unutulmaz köşesinde, en unutulmaz şiirlerin kazındığı yerde. Boğazımı düğümler, öyle çok kanardı ki ben bile şaşırırdım bu duruma. Ama artık alışmıştım.
Uzun zamandır kanamaya devam eden o yara, şimdi ben Sehun'un gözlerinin içine bakarken öldürücü bir sızı haline gelmişti.
Ölecektim.
Alışmıştım.
"Git artık." diyebildim sadece. Uzun zaman süren sessizliği bölen ben olmuştum ve bundan rahatsızlık duydum.
Bakmaya devam etti. Dudaklarını dişlediğini az çok görüyor olsam da gözleri oldukça ifadesizdi. Bana bir şeyler anlatmaya çalışmıyor, belki de onu çözmemi istiyordu ama ben onu çözebilecek kadar güçlü değildim.
"Beni," dedi kısık bir sesle. "Sevmiyor musun?"
Sorusu karşısında afalladım. Hâlâ bunu mu soruyordu bana? Anlamıyordum. Ne yapmaya çalıştığını, amacının ne olduğunu anlamıyordum. "Konumuz bu değil." dedim. Çünkü ona daha fazla, onu sevdiğimi kanıtlamak istemiyordum.
"Sorumun cevabı bu değil." diye direttiğinde derin bir nefes aldım. "Sorunun cevabını sana oldukça fazla kez söyledim." Bana bir adım attı. Adımıyla beraber bir adım geriye gittim ama bu onu durdurmadı. Sırtımı duvara yaslayıp beni duvar ve kendi arasına sıkıştırdı. "Şunu yapmayı kes." dedim dişlerimin arasından.
"Bir şey yapmıyorum Luhan."
"Çok şey yapıyorsun Sehun." dedim çatık kaşlarımın altından dik dik ona bakarak. "Git artık! İstemiyorum seni anlıyor musun? Sen bilmiyor olabilirsin ama benim duygularım var ve sen onları yıkıyorsun! Ne hissedeceğimi düşün..."
Beni susturmak için omuzlarımı sarsacağını, belki bir tür krize girdiğimi düşünüp tokat falan atacağını, adımı bağıracağını veya beni orada bırakıp gideceğini düşünebilirdim. Hatta birkaç dakika içinde bunlardan birini yapacağına emindim çünkü pimi çekilmiş bomba gibiydim. Bunu saklayamıyor, Sehun'un yüzüne yüzüne vuruyordum. Düşüncelerimin önüne geçemiyordum.
Tıpkı onun beni susturmak için izleyeceği yolu tahmin edemeyeceğim gibi.
Sıcak dudakları soğuk dudaklarımın üstüne kapandığında ne olduğunu anlamama izin dahi vermedi. Bir eli yukarıya kayıp boynumu tutarken diğer eli belime sarıldı. Bedenimi kendine olabildiğince çekti ve üstümdeki kıyafetlerin ıslaklığına aldırmadan sıcağını karnımla paylaştı.
Gözlerim sonuna dek açılmış, dudaklarıma tıkılan kelimeler yüzünden susmak zorunda kalmıştım ve sadece onun dudaklarımın üstünde hakimiyet kurduğunu hissedebiliyordum. Ne itebiliyor, ne de kendime doğru çekebiliyordum.
İstesem de hareket edemeyeceğimin farkındaydım. Şaşkınlığımdan faydalanıp üstümdeki ceketten kurtuldu ve bir elini tekrar belime sardı. Bu sefer olan öpüşme diğerleriyle kıyaslanamayacak kadar gerçekti. Çünkü öyle davranıyordu.
Önce üst dudağımı tutup çekiştirmiş sonra aralanan dudaklarımın arasına dilini eklemişti. O sırada belimdeki eli boş durmuyor beni kendine daha fazla çekmeye çalışıyordu. Oysa ben hâlâ duraksıyordum.
"Beni öpmeni istiyorum." diye fısıldadı hâlâ dudaklarımın üstünde oyalanırken. "Beni nasıl sevdiğini göstererek öpmeni istiyorum."
Kendimde olmayı başarabilseydim suratına okkalı bir tokat geçirebilirdim ama hareket edemiyordum. Sehun boşlukta sallanan kolunu havaya kaldırıp parmaklarını gömleğimin düğmelerine götürdü. Vakit kaybetmeden onları teker teker açarken kaşlarım çatıldı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Limerence /HunHan
FanfictionSehun, siyah severdi. Hayır, her şeyi siyah değildi. En azından saçları siyah değildi. Kısacası Sehun'du işte. Pek renk sevmezdi hayatında. Ta ki, o gelene kadar. Luhan, renkliydi. Evet, her şeyi renkliydi. Saçları bile. Kısacası Luhan'dı işte. Siy...