Breaking The North - I

2.5K 181 88
                                    

iyi okumalar.

...

O günü dün gibi hatırlıyordum, on beş yaşımın ilk günüydü.

Birbirine sımsıkı geçmiş kayın ağaçlarının kuzeye bakan gövdeleri üzerindeki mantar ve yosun yüzünden neredeyse görünmeyecek haldeydi. Çoktan dökülmüş ve çürümeye yüz tutmuş yaprakların ayakkabılarımın altında ses çıkarmaması için taş yollara basmaya çalışırken ara sıra önümde rahatını bozmadan yürümeye devam eden Jeongguk'a bakıyordum. Ayaklarında kocaman botlar olmasına rağmen avına yaklaşan bir avcı gibiydi, çabalamadan her şeyi mükemmel yapıyor olması sinir bozucuydu.

''Neredeyiz?'' diye sordum, fısıldamak bile zor geliyordu.

Jeongguk ellerini hançerlerine yakın bir mesafede tutarak yürümeye devam ederken arkasına dönüp bana bir bakış attıktan sonra mırıldandı. ''Vadronia'nın kalbinde Kuzey'le Güney'i ayıran bir orman vardır, ormanın tam ortasında ise bir dağ, ardından o hikayelerde okuduğun kutsal suyu akıtan büyük bir nehir. O nehrin arkasındayız. Tarafsız bölgenin en doğusu. Burada ne kralın, ne soyluların ne de en güçlü alfaların sözü geçer.'' Son cümleyi söylerken duruşunu dikleştirip bana döndü ve yandan bir bakış attıktan sonra ben önümde duran küçük taşa takılmadan elimi tutarak beni yanına çekti.

Hikayeler. Çocukken nehirin çocuğu hakkında okuduğum hikaye. Hikayede Vadronia'lılar evrenin kontrolü için yapılan savaşlarda kilit bir rol oynamıştı. Zaferlerinde üç kardeş, hangi alanda hüküm süreceklerine karar vermek için kura çekti ve o çocuk denizleri, okyanusları, nehirleri ve gölleri himayesine aldı. Bazen hala nehirlerin arkasında bir mağarada kocaman bir saray olduğunu düşünüyordum.

''Burada yasalar kim daha kurnaz, alçak ve aldatıcı ise ona göre belirlenir. Besin zincirinin tepesinde görüp görebileceğin en.. iğrenç beta var. Kör olmasının işine geleceğine eminim.'' Sözleri beni hayal dünyamdan ayırırken yüzüne baktım, cümlelerinden sonra yüzünün ekşimesi tüylerimi diken diken ederken ellerimi bırakıp beni izledi. ''Emin misin diye sormayacağım çünkü zorundasın.''

''Kapa çeneni.''

''Clay dün gece seni buraya getirmemem için bana çok dil döktü, beni dövecek sandım.''

''Herkes ilk önce buraya geliyor. Diğerleri de geldi. Clay'i karıştırma.'' Ormandan gelen ses yüzünden irkildiğimde Jeongguk tek kaşını kaldırdı. "Aranız bir değişik ondan."

''Onlar buraya gelmeden güçlerine sahip olup nasıl başa çıkmaları gerektiğini öğrendiler, sen biraz... yavaşsın sadece.'' Küçümseyen lafını görmezden gelmeye çalışarak onu arkamda bırakıp ilerlemeye devam ettim. Bu ormanda sinir krizi geçirip bağırmak en son isteyeceğim şey olabilirdi. Güçlerim olmamasına rağmen akademiyi birincilikle bitiren ilk omega olmamın onu rahatsız ettiğini bile düşünüyordum.

Bir süre yürüdükten sonra Jeongguk önüme geçerek beni durdurdu, elleriyle ilerideki kulübeyi işaret ederken boğazımın kuruduğunu hissettim. Önümdeki taştan eve doğru baktım. Burası olmalıydı, bahsettiği büyücü betanın evi-muhtemelen sonumu getirecek olan o ev- burasıydı. Kiremitlerle kaplı çatısının kenarından bir baca yükseliyordu, bacadan duman tütmüyordu fakat evin kenarı özenle kesilmiş odunlarla doluydu. Oldukça.. sıradan gibiydi.

Jeongguk beni uyarmamış olsaydı muhtemelen kapıyı çalabileceğim kadar davetkar duruyordu. Jeongguk'a döndüğümde başıyla kapıyı işaret edip dramatik bir nezaketle eğilerek selam verdi. Ardından sadece dudaklarını oynatarak şans diledikten sonra göz açıp kapayıncaya kadar ortadan kayboldu.

Tedirginliğimi üzerimden atmaya çalışarak kapıya kadar ilerlediğimde içeride duyduğum tek şey bardak şangırdamaları ve alevlenen odunların sesiydi. Büyünün ortasında gelmemiş olmayı umarak kapıyı ittirdim. Kapı sessiz bir şekilde sonuna kadar açıldığında kurduğu tuzağa hayret ederek içeri girdim.

Breaking The NorthHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin