Rüzgar
Minicik bir bebekti. Beşiğinde uyuyordu, olacaklardan habersiz bir şekilde mışıl mışıl. İçerde yanan odun sobasının ateşi ortaya çıkarıyordu o masum yüzünü. Annesi yorgunluktan bitkin düşüp uyuyakalmıştı hemen yanında bulunan koltukta. Babası işten çıkmıştı o sırada eve gitmenin sabırsızlığı içersinde girdi bir markete. Bir kaç şey aldı, sonrasında bebek ürünleri satan bir dükkana girdi. Oyuncaklar aldı kucak dolusu yüzünde büyük bir tebessüm ile eve doğru yola koyuldu. İçinde kelebekler uçuşuyordu âdeta ona bir çocuk veren eşine tekrar tekrar aşık oluyordu o anı düşündükçe. Bir an önce eve gidip hasret gidermek geçiyordu içinden. O sırada gri bulutlar çökmüştü odaya, odun sobası tütüyordu ve bundan habersiz bir şekilde uyumaya devam ediyordu. Anne oğul. Rüzgar'ın minik ciğerleri etkilenmişti dumandan ağlamaya başladı, birden annesi irkildi ve hemen rüzgarı aldı.Siper etti vücudunu ona. Bir çıkış yolu ararken oracıkta düşüverdi. Yangını gören komşular çoktan haber vermişlerdi ve itfaiye görevlilerinin olay yerine varması çok uzun sürmedi. Adam hızlı adımlarla varmıştı evinin bulunduğu mahalleye.Ne hayaller kuruyordu oysa ki.. Bir de ne görsün! itfaiye araçları ve evinden çıkan o kara dumanlar. Bir den koşmaya başladı içinde muazzam bir korku ile orada bulunan insanlara sordu; Ne oluyor burada? Ne Oluyor dedim! Diyerek sitem etti adeta. Fakat bunu söylemeye kimin yüreği yeterdi ki.. İtfaiyenin kolları bomboş yangını söndürmeye çalışıyorlar bir yandan da çaresiz adamı.. Adam hıçkıra hıçkıra ağlarken içinden dua ediyordu. Evde olmamaları için. Aradan kısa bir süre geçti adam çaresiz bir bekleyiş içinde başını kaldırdığında kara dumanlar içinde bir bebek gördü bu oğlundan başkası değildi. Tramvanın etkisinde sevinemedi bile bu duruma. Yangından kurtulan sadece rüzgar olmuştu annesi sarıp sarmalamıştı onu kendi canına aldırış etmeden.. belki de anne olmak böyle bir şeydi. Rüzgar hastaneden çıkmıştı babasının kollarında. Ağır adımlarla ilerliyordu adam, iç çekiyordu, içten içten eriyordu, sanki bütün bunlar kötü bir kabustan ibaret gibiydi. Gerçek olduğuna inanmak istemiyordu. Rüzgar ise etrafına bakıyor ve olanlardan habersiz bir şekilde uyuyordu babasının omuzunda. Çok geçmeden bir eve vardılar bu ev rüzgarın süt annesi olacak kadının eviydi. Adam rüzgarı kadına bıraktı ve son bir umut yola koyuldu. Fakat kendisi de biliyordu artık hayatını adadığı kadının öldüğünü. Ama bunu düşünmek bile korkutucu geliyordu. İçinden " o öl.. o ölmedi, ölmemeli"diyerek adımlarını hızlandırmaya başladı. Nereye gittiğini kendisi de bilmiyordu. Sanki bu koca şehir üstüne yıkılmıştı. Koca bir deprem olmuştu kalbinde.." O ölmeseydi de ben ölseydim bu acıyı yaşamasaydım.." diyerek yıkıldı bir köşe başında. Sonrasında gelen telefon ile adli tıpta aldı soluğu. Sonuçlarını bildiği halde belki bir ümit diyerek dinlemeye başladı görevliyi. Fakat pek şaşırtıcı bir sonuç ile karşılaşamadı. Belki de hayatında bir şeyi hiç bu kadar istememişti. Sevdiği kadının dönmesini.. Ama hayat ona yine acı ve keder dolu yüzünü gösterdi. Adam perişan bir halde sonuçları beklemeye başladı. Ne mi bekliyordu? Sevdiği kadının küllerini.. Yaşamı büyük bir hiçlikten ibaret oluvermişti bir anda. Ondan sonrasını düşünmediği için,ya da bir elveda bile diyemediği için bu haldeydi... Rüzgar ise süt annesinin kollarında hiç bir şeyden haberi olmayan bir melek gibi duruyordu. Fakat annesinin yokluğunu hissettiği yüzünde ki hüzün kokan çaresiz bakışlarından belliydi. Annesinin kokusu değildi bu. Belki de bundan sonra hiç alamayacaktı o kokuyu... Adam Rüzgar'ı aldı ve geçici olarak bir pansiyonda kalmaya başladılar. İşten izin almıştı bir süre.Kafayı yemek üzereydi. Rüzgarın ağlaması dinmiyordu.O da oturdu onunla ağlamaya başladı.Çünkü en az o da rüzgar kadar çaresizdi.Neyse ki arada süt yolluyordu süt annesi. Öyle ya da böyle bakmaya çalışıyordu bir şekilde büyütmeye çalışıyordu oğlunu. Aradan bir kaç gün geçti. Bir telefonla uyandı güne. Ağlamaktan şişmiş gözleri bulanık görüyordu. Kim olduğunu görmeden açıverdi. Gelen telefon adli tıptan. Günlerdir beklediği acı haber nihayetinde çökmüştü üstüne kara bir bulut gibi. Yeniden sarmıştı kalbini hüzün. Ağır adımlarla yürümeye başladı,elleri titriyordu içindeki sızıdan. Sevdiği kadının son kez yüzünü görme şansı bile olmayacaktı zavallı adamın.. Cenaze töreni istememişti. Yalnız veda etmek istiyordu ona. Elinde bir kavanoz ve içinde sevdiği kadının külleri, bakamıyordu bile. Her bakışında içi parçalanıyordu.. Eskiden onunla gittiği bir uçurum kenarına gitti. Ona yazdığı şiiri okudu.O ceylan gözlerini dün gibi hatırlıyordu, hayal ediyordu ama dokunamıyordu. Çünkü yanında sadece külleri kalmıştı. Anıların, yaşanmışlıkların verdiği keder doldu yüreğine yeniden. Rüzgar esiyordu son gücüyle, adam kavanozu açtı ve tıpkı hayatının ellerinden uçup gitmesi gibi küllerin uçuşunu izledi ağlayarak. Artık yüreği dayanamıyordu bu acıya. Bir çığlık attı,âdeta ciğeri sökülüyormuşcasına. Bundan sonra hayatının bir önemi yoktu, fakat rüzgar aklındaydı. O da babasız büyümüştü. Ne kadar zor olduğunu en iyi kendisi biliyordu. Ona bu kötülüğü yapamazdı. Oturdu ve kara kara düşünmeye başladı. Ağlamaklı bir şekilde" Şöyle şimdi sevdiğim ne yapacağım ben. Bıraktın bir başıma beni bu koca dünyada. Bir çıkış yolu göster bana." diyordu. Fakat bir cevap gelmeyeceğinden de bir o kadar emindi.Fakat bundan sonraki yaşantısı üzerine en ufak bir planı dahi yoktu. Plan yapsa dahi eskisi gibi mutlu bir yaşantısı olmayacaktı, en azından kendisi öyle düşünüyordu. Bir anda dünyadan soyutlandı tamamen. Bir et parçasından ibaretmiş gibiydi âdeta. Ama en büyük acı bile zaman gibi geçerdi,adam bunun bilincinde değildi. Belki de hayatın ona biraz zaman tanıması gerekiyordu. Öyle de oldu. Bir süre boyunca sadece rüzgar ile ilgilendi onu annesinin de gurur duyacağı bir şekilde yetiştirmek istiyordu. Fakat uzun süre işe gitmemişti ve çıkarılmıştı işinden. Kara kara düşünmeye başladı ve ne yapacağını bilmiyordu.Çaresizce iş aramaya başladı. Eski işi şoförlüktü. Bu arada yeni bir eve yerleşmişlerdi. Tek göz bir oda, mutfak ve banyodan oluşuyordu. Duvarları rutubet kokuyordu. Belki de şehrin en eski evlerinden biriydi. Fakat onlar için bir çatısının olması bile yeterliydi. Her gün eski işi gibi bir iş bulmak için yola koyuluyordu, akşamı Rüzgar'ı süt annesinden alıp eve dönüyordu. Bir kaç gün böyle geçti lakin istediği gibi bir iş bulamayacağını anlayınca farklı sektörlere yöneldi. Cebinde bir günlük erzak parası dahi kalmamıştı. Ne olsa yapacaktı artık, Rüzgar için.. Çünkü sevdiği kadından ona kalan tek şeydi. Kendi canından da öteydi. Çok geçmedi ve bir iş buldu. Sevkiyat işiydi. Ağır bir işti aldığı ücret elle tutulur olmasa dahi kabul etti ve hemen iş başı yaptı. Gün geçtikçe Rüzgar da büyüyordu, masrafları da. Adamın çok çalışması lazımdı. Öyle de yapıyordu. Akşam eve geldiğinde bütün yorgunluğunu alıyordu o masum yüzlü oğlu. Onun bir gülüşü dahi her şeye değerdi onun için. Bazen çok yoruluyordu,bitkin düşüyordu çocuk bakmak zordu bir erkek için. Ama içinde ki baba şefkati yardımcı oluyordu adama. Günler su gibi geçiriyordu resmen.Rüzgar büyümüştü ve 2 yaşına gelmişti. Fakat bugüne kadar ağzından bir kelime dahi çıkmamıştı. Adam biraz şüphe duysa da bir şey yoktur diyerekten pek üstelemiyordu aklındaki kötü düşünceleri. Oysa ki yangında rüzgarın ses telleri çok büyük zarar görmüştü ve konuşmasına engel oluyordu. Yalnızca çığlık atarcasına ağlamaları ve çıkardığı garip seslerden ibaretti konuşması. Aradan bir kaç ay geçti. Rüzgar sütten kesilmişti fakat süt annesi tarafından bakılıyordu halen. Süt annesi şeker gibi bir kadındı. Rüzgar'ı kendi oğlundan ayırt etmezdi. Her hafta düzenli yıkar. Tırnaklarını keser, saçlarını tarar, ninniler söyler uyuturdu.Babası da üstüne titrerdi daima. Çok kıymetliydi onun için. Günler böyle geçip gidiyordu. Adamın ömrü de geçiyordu artık eskisi kadar kuvvetli değildi. İşi çok zordu her gün yüzlerce kilo yük kaldırmak her babayiğitin harcı değildi. Feci bel ağrıları nedeniyle doktora gitti ve bel fıtığı teşhisi konuldu. Artık yapamıyordu bu işi her dakikası ızdırap gibiydi ve ayrılmak zorunda kaldı. Ona bir şey olsa Rüzgar'a kim bakacaktı? Çok geçmeden bir iplik fabrikasında işe girdi. Bir gün molada konusu açıldı.Adam Rüzgar'ın konuşmama durumundan bahsetmişti. Ve "bence doktora gidin ne olur ne olmaz" şeklinde tavsiye de bulunan arkadaşını dikkate aldı. İlk izin gününde aldı rüzgarı doktora gittiler. Adam içini ferah tutmaya çalışıyordu. Birlikte sonuçları bekliyorlardı. Ve doktorun yaptığı konuşma hiç iç açıcı değildi. Belki de hiç konuşamayacaktı minik Rüzgar. Bunun üzüntüsü ile eve döndüler. Adam çok üzülmüştü. Ne yani hiç baba diyemeyecek mi? Oğluna her baktığında eşini hatırlıyor ve yüzünde bir tebessüm oluşuyor uzaklara dalıp gidiyordu. Ne olacaktı bunu sadece zaman biliyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Rüzgar'ın Sesi
Short Story"Hayat" dediğimiz karmaşanın tam ortasında,hayallerinin altında kalan bir adam düşünün. Belki de hiç olmayanlardan oluşan hayaller bunlar...