"GÖLGE"

231 9 2
                                    

"Bu kitabı belki de bir tek, içinde dile gelen düşünceleri kendisi de zaten düşünmüş biri anlayacak."

(Medyada Aurora - Winter Bird.)

Soğuğun acının değil, oyunların bir parçası olduğu zamanlar...

"Abi! Gelsene, kardan adam yapalım."
Sesin geldiği yöne baktım. Küçük erkek kardeşim gözlerindeki parıltıyla bana bakıyordu. Siyah saçlarına bulaşan kar taneleri beyaz teniyle fazlasıyla uyumlu duruyordu.

Bebek mavisi gözleri ise gökyüzüne dönük duran bir ayna gibiydi.

Ellerime baktım; koyu renk eldivenlerimde bariz bir ıslaklık vardı. Erimiş kar, parmak uçlarıma soğuğu miras bırakıyordu.
Ufak ayaklarım birikmiş kar yığınlarını yararak ilerlemeye başladı. Haftasonu bahanesiyle kar tatiline gelmiştik. Lapa lapa yağan kar, her çocuk gibi beni de heyecanlandırıyordu. Bir köşede büyük bir ağaç ve salıncak duruyordu. Kalan birkaç kuru yaprak ve dal parçasının üzerine kar örtülmüştü ve etrafında kış çiçekleri vardı.

"Tamam ama ondan sonra içeri girelim." Gülümseyerek yanına gittiğimde minik bedeni çoktan yere çökmüş, kar yığınlarını biriktirmeye başlamıştı.

"Ya daha erken," diye sızlandı masum sesiyle. "Sonra teyzem dışarı göndermiyor."

Ayaklarımla ufak kar tepeleri oluşturarak ben de destek oldum kardan adamına.

"Ama benim ders çalışmam lazım. Dördüncü sınıf çok sıkıcı, beşinci sınıfa geçmek istiyorum bir an önce."

Kardan adamın kolları için kenardan birkaç tane kuru dal topladı. Düğme olması için düzgün taşlar ararken "ben de ikinci sınıftan sıkıldım. Ben resim çizmek istiyorum ama hep harf yazdırıyorlar," dedi.

Yeryüzüne sanat müzesi gibi sunduğu kar resimlerine baktım. Küçük kar tümseklerinden yaptığı fareler, kollarıyla oluşturduğu kelebekler fazlasıyla güzeldi. Yetenek, parlak bir ışık olmuş ve küçük bir çocuğun ruhunda can bulmuştu. Odasının duvarlarındaki boyamaları ise ait olduğu dünyanın izleriydi.
Soğuktan dudaklarım uyuşurken o birkaç ot ve taş buldu ve beraber kardan adamın gözlerini daha sonra da paltosunu oluşturduk. Uzaklaşıp beğenmiş gözlerle incelediğimizde ikimiz de yaptığımızın bir şaheser olduğunu düşünüyorduk.

"Çok güzel oldu," dedim kolumu omzuna atarak.

"Adı ne olsun abi?" dedi Kutup baştan aşağı süzerek.

Gözlerimi kıstım, bir kardan adama ne isim verilebilirdi ki?

"Buldum!" dedi neşeyle. "Adı Güneş olsun. Hem kafası güneşe benziyor."

"Olsun," dedim. "Güneş ikimizin."

"Biz yaptık," dedi Kutup. Boynundaki atkıyı çıkarıp Güneş'in boynuna sardı.

"Çocuklar, gelin hadi. Hava bozuyor." İkimiz de aynı anda kapıdan çıkmış bize seslenen teyzemize döndük.

Üstündeki cekete sıkıca sarılmıştı. Kızıl kahve saçlarını, kar kokusuna karışmış rüzgar okşuyordu.

"Geliyoruz teyzeciğim!" diye neşeyle bağırdı Kutup. Eve doğru döndü ve koşup teyzemin yanağını öptü. "Sen dünyanın en mükemmel teyzesisin!"
Onlar gülüşürken neşeleri bana da bulaştı ve gülerek eve doğru yürümeye başladım.

Ben genellikle kenarda oturup kendi yarattığı oyunlarla oynayan, soğukluğu yüzünden ürkek gözlerle bakılan, sessizliği ile şaşırtan o çocuk olmuştum. İlgi odağı olmak hiçbir zaman değerli bir şey olmamıştı benim için.

Evet, yalnızdım. Ve yalnızlığım kendi kalabalığımla doluydu.

Şikayetçi değildim. Oyuncak kamyonları çarpıştırmaktansa masallar okuyup kendime dünyalar yaratmak daha eğlenceliydi benim için. Veya kumdan kaleler yapmak yerine, o kumu avucumun içine alıp, zamanı tüketir gibi dökülüşünü izlemek daha iyiydi. En çok da insanları izlerdim, bu benim bir nevi ritüelimdi.

Kapıdan içeri girerken sırtıma batan yüzlerce diken varmış gibi hissediyordum. Oysa dönüp son bir kez arkama baktığımda tek gördüğüm, göğe köklerini salmış, oraya tutunan kuru ağaç dalları olmuştu.

ABLUKAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin