Kantindeki masalardan birine kurulmuş geyik yapıyorduk.
Ufkun elindeki telefondan başını kaldırıp bize döndü. Belinin biraz üstündeki turuncuya kaçan o kızıl saçları ve yüzünün her tarafındaki çilleriyle fazla masumdu.
"Uygar diye birini tanıyor musunuz?" diye sordum. Evet, evet. Biliyorum söz vermiştim.
Ama zaten tutuyordum da!
Yüzünü görmek istememiştim ki, alt tarafı tanıyıp tanımadıklarını sormuştum.
"Ben duymuştum, Uygar Kutluhan'dan bahsediyorsun değil mi?"
Alt dudağımı bilmiyorum anlamında büzdüm. "Soy ismini bilmiyorum. Sadece bizim okulda, onu biliyorum."
"Muhtemelen o dur," dedi Alperen, Kutay'ın yanına çekerken sandalyesini. "Okulda bildiğim başka Uygar yok."
"Anladım," dedim başımı sallayarak. "Nasıl biri?"
Kutay bir an bana bakıp sonra Alperen'e döndü. Vereceği cevap için onay almak isteyen bir hali vardı.
"Pek tanımıyorum. Zaten kapalı kutu gibi biri. Tek bildiğim geçen sene okulun basketbol takımında oyun kuruculuğu yaptığıydı. Hatta duyduğum kadarıyla milli takıma geçecekti bu sene."
Okulum basket takımınım oldukça iyi olduğunu duymuştum ama hiç maçlarını izlemek gibi bir çabam olmamıştı.
"Gitmedi mi milli takıma?" Benim yerime soruyu çoktan sormuş olan Ekin'e minnet dolu bakışlarımı yolladım.
"Gitmedi değil," diye düzeltti Alperen. "Gidemedi. Geçen sene Türkiye ikincisi olduğumuz turnuva var ya? Final maçında bacağı kırıldı."
Tuhaf diyebileceğim derecede yoğun bir üzüntü hissettim. Normal miydi benim de canımın yanması?
"Yazık oldu. Bira soğuk biri, elinden de pek kitap düşmez."
"İyi de," diye araya girdim tedirgince. "Kitabın elinden düşmemesi kötü mü?"
"Sadece iki arkadaşı olduğunu biliyorum ben de." diyerek dahil oldu konuşmaya Ufkun.
"Biz de alt tarafı beş kişiyiz." dedi Kutay gülerek.
Arkamdaki masada oturanların kalktıklarını anladım. Çekilen sandalyelerin sesi kulağıma doldu.
Sol omzumun üzerinde bir baş hissettim önce. Sağ tarafıma bırakılan üç baharatlı çubuk paketiyle şaşkına döndüm.
Tam omzuma konan başın sahibine bakacakken, omzumdaki baskı kayboldu.
"Unutma," dedi benden hafif adımlarla uzaklaşırken Uygar. "Yüzüme bakmak yok." Gri hırkası yine üzerindeydi. Normal bedeninden en az bir beden büyük olduğunu tahmin ettiğim paçaları lastikli bol eşofmanı ve o gri hırkası ile, yanımdan geçip gitti.
Bu, sesini ilk duyuşumdu.