Okulun öğrenciler için olan kapısından çıkıp, Ufkun ile Ekin'in yanına gittim. Öğretmenler adına yapılan ufak kapının karşısında, Endüstri Meslek Lisesi ile bizim okulu ayıran metal çitlerin altında olan merdivenlere oturduk.
Neredeyse on yıl boyunca Endüstri Meslek Lisesi ve bizim okul aynı bahçeyi kullanmıştı. Daha sonrasında ise kavga çıkmaya başlayınca ayırmışlardı.
Bakmayın öyle okulun Anadolu Öğretmen Lisesi olduğuna, beyinsiz çoktur bizde.
Ufkun ve Ekin'in oturduğu yere geldiğimde, ben de merdiveninnen üst basamağına, yanlarına oturdum.
"Kanka," dedi Ekin hızlı bir hareketle önüne dönerken. "Beğendiğim bir çocuk var diyordum ya, bahçeye girdi basket potasının altından geçecek şimdi, ama sakın bakmayın-"
"Oha lan!" Ufkun'un bağırmasıyka kafasına bir tane vurdu Ekin.
"İyi ki bakmadın gerizekalı!"
Zaten işin işten geçtiğini düşünüp, potanın altından geçen sırt çantalı çocuğa baktım. Sırıtarak bu tarafa yürüyordu.
Bir dakika, sırıtıyordu?
Yanımızdan geçerken koşmaya başlayıp, az ileride bize arkası dönük konuşan iki çocuğun sırtına atladı.
Çocuklardan sağ taraftaki sinirlenip üzerlerine atlayan çocuğa dik dik baktı.
Ah, aptaldım.
Bu çocuklar, Uygar'ın yakın arkadaşlarıydı. Yanlış hatırlamıyorsam sağ taraftakinin Berk, Ekin'in bahsettiği çocuğun da Yiğit olması gerekiyordu.
Eğer ikisi oradaysa?
Gerçekten... Aptaldan da aptaldım. Solda duran Uygar'dı ve ben bunu o bize döndüğü zaman anlamıştım.
Okul bahçesinin çimenlerde kalan kısmına oturdular.
Dakikalar içinde edebiyatçı elinde evlerin içine, yere döşenen parkelerden biriyle yanlarına gitti.
Parkeyi Uygar'a uzattığı sırada, Uygar ile göz göze geldik. Ne yapacağını bilemez gibi baktı bir an yüzüme.
Daha sonra gülümsedi.
Gözlerini kısıp tek bir çizgi haline gelene kadar, yanağındaki gamze belki de tüm yanağını kaplayana kadar gülümsedi.
Hoca fark etmesin diye gözümü kaçırıp başka bir tarafa baktım. Onun da önüne döndüğüne emin olduğumda, tekrar izlemeye başladım.
"Çok tuhaf değil mi?" dedi Ufkun.
"Ne o tuhaf olan?" Ekin de benim gibi Ufkun'un neden bahsettiğini bilmiyordu.
"On iki A-1 bunlar." dedi ellerini iki yana açarak.
"Yani?" tek kaşımu kaldırıp anlamazca sordum.
"Yanisi şu, bu çocukların tenefüste bahçede ne işi var?"
Gözlerini devirirken konuştu Ekin. "Kendin söylüyorsun Ufkun, tenefüs işte."
"Bunlar ilk dersten on dakika önce kantine gidiyorlar, ne yiyeceklerde gün boyunca alıyorlar. Bir kez Berk'i elinde altı su şişesi ve yedi sekiz poğaça ile gördüm."
Ekin kaşlarını çattı. "Bu Berk, sınıf tekrarı yapmıştı dimi?"
"Aynen," dedi Ufkun onu başıyla onaylarken. "Dil ve Anlatımcıyla kavga etmiş dokuzuncu sınıftayken. Hoca buna sınıfta bırakırım seni diyince bu da bok bırakırsın demiş. Bırakmış hoca da."