"baba! jeon perisini anlat!"
minik elleriyle bembeyaz teninin aksine simsiyah olan saçlarını alnından ittirirken heyecanla bağırdı küçük.
babası şevkatle gülümseyerek elindeki masal kitabını üzerinde yarış arabalarının resimleri olan komodine bıraktı ve boğazını temizleyerek ezbere bildiği masalı anlatmak üzere hazırlandı."jeon perisi; beyaz teni, kahverenginin en güzel tonu olan yumuşacık saçları, büyük ve parlak gözleri, pespembe dudakları ve yumuşak, beyaz kanatlarıyla görüp görebileceğiniz en güzel periydi."
minik yoon en sevdiği masalın girişinin babasının yumuşak sesiyle birleşerek bir ninni gibi kulağına çalınmasıyla heyecanla nefesini tuttu. beyaz yanakları kadar yumuşak olan yatağında sağa dönerek ellerini başının altında birleştirdi ve birkaç gün önce düşen dişinin boşluğunu babasına gösterecek kadar gülümsedi.
oğlunun sevimli ifadesi babasının da gülümsemesine sebep olmuş, elinin tekini uzatıp oğlunun kar beyazı elini tutarak anlatmaya devam etmişti."küçük peri, geceleri çocukların saçlarını okşayarak onları kâbuslardan korurdu.
ve uyandığında yastığında altın rengi parıltılar gören çocuklar bilirdi ki; jeon perisi, tüm gece saçlarını okşamış ve kâbuslardan koruduğu küçük zihinlerini, büyük diyarlara götürmüştür."göz kapaklarının ağırlaştığını hisseden minik, direnmeyi bırakarak gözlerini kapattı ve seslice esnedikten sonra gülümsedi.
alnında hissettiği babasının öpücüğüyle gülümsemesi miskin bir kıkırtıya dönüştü ve kulaklarında yankılanan fısıltıyla kendini uykuya bıraktı."jeon perisi seni korusun meleğim."
[17 years later]
yoongi her zamanki gibi alarmının beynini ağrıtan sesiyle uyandı. sesi sonuna kadar açık telefonundan çıkan siren sesleri yeni uyandığı için fazlasıyla hassas olan kulaklarına çalınıyor ve beyninin kafatasının içinde âdeta zıplamasına sebep oluyordu.
siyah saçlı huysuz bir mırıltı çıkardı ve gözlerini açmadan elini komodine atarak alarmı susturdu.
iki saat sonra olan ve bundan önceki yirmi bir görüşmede olduğu gibi ret alacağı iş görüşmesine gitmek, yapmak istediği son şey bile değildi. değil yataktan kalkmak, gözlerini açacak enerjisi dâhi yoktu.
soluna dönerek uykusuna devam etmeye hazırlanırken yanağında hissettiği ve kesinlikle yastığı olmayan tuhaf dokuyla kaşlarını çattı. birkaç saniye duraksayarak enerjisini topladı ve gözlerini açıp dirseği üzerinde doğrularak yastığına baktı.
gördüğü görüntü, kalbinin çocukluk anılarıyla paslanmış köşesinin heyecanla ve şaşkınlıkla çarpmasına neden olmuştu.
altın rengi parıltılar.
"aman tanrım,," diye mırıldandı. "jeon perisi,,"
yaşıtları masallara inanmayı bırakalı epey olmuştu; kendisi de pekâlâ unutmuştu çocukluk inançlarını lâkin, içinde bir yerde umutları hâlâ ilk günkü kadar taze ve canlı duruyordu.
elini uzatarak yastığındaki parıltılara dokundu, jeon perisi onu korumuştu, babasının hep dilediği gibi.
yoongi yatağından fırlayarak ev arkadaşının yanına koşturdu. zıplayarak yanına oturdu ve ellerini kucağında birleştirerek heyecanla yüzüne baktı.
jimin ise sabahları yataktan kazıyarak çıkardığı arkadaşının ilk kez bu kadar heyecanlı uyandığını görmesiyle kaşlarını çatarak hafifçe güldü."günaydın?"
"jimin!" yoongi arkadaşının konuşmasını bekliyormuşçasına anında çığırdı ve pembe saçlının yerinden sıçramasını umursamadan heyecanla bağırmaya devam etti.
"jeon perisi geldi! benim için!"
jimin birkaç saniye arkadaşının yüzüne boş bir ifadeyle baktı ve bir anda yoongi'yi şaşırtarak kahkaha atmaya başladı.
"dostum, iyi misin sen? o bir masal."
siyahlı şokla duraksadı, kendini aptal gibi göstermişti. elbette ki jeon perisi bir masaldı, fakat yoongi onun gerçek olduğuna emindi.
başını eğerek hafifçe güldü."haklısın,, uykumu alamamış olmalıyım,,"
jimin gülerek başını iki yana salladı ve televizyona döndü. yoongi'nin yüzündeki kararlı ve biraz da sinirli ifadeyi fark etmeden.
yoongi ise hışımla ayağa kalktı ve kendisine inanacak tek insanın yanına gitmek için hazırlanmak üzere odasına ilerledi.
babasına.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
the jeon fairy; yoon.kook
Fanfictioni said i'd catch you if you fall. and if they laugh then fuck 'em all.