Bugün seni düşündüm, bir şarkı çalınca.

7K 567 376
                                    


--

Londra, İngiltere

Daralıyordu ruhum. Eksik olan bir şeyler sanki ruhumu boğuyordu. Varlığına alıştığım düşman askerinin yokluğu sanki dört elle boynuma sarılmış beni boğmak istiyordu.

Kendi vatanımın topraklarına ayak basalı tam tamına altı gün on üç saat olmuştu. Her bir saat, dakika hatta saniyeler çok önemliydi lakin ben bir müddet sonra saniyeleri, ardından dakikaları saymayı bırakmıştım. Ayrılığın saliselerinde boğulmak bir yerden sonra zor gelmeye başlamıştı çünkü. Zira ruhumu boğan şey de bu ayrılık olmalıydı.

Hiçbir ayrılık bana bu kadar zor gelmemişti. Hele ki gitmek için gün saydığım o cephe, psikolojimi alt üst eden görüntüler bile Londra'ya döndürecek kadar kötü gelmemişti gözüme. Zira cepheyi güzel kılan, ruhumun bir yanındaki boşluğu dolduran bir şey vardı ki orada tüm bunları gözümde olduğundan güzel gösteriyordu. Hiç şüphesiz savaşın kasvetli havasını bastıran berrak, bir çift mavi gözdü her şeyi güzel kılan.

Renkli gözlü bir sürü insan görmeme rağmen onda farklı bir şey vardı. Olmalıydı. Beni etkisi altına almasının herhangi bir açıklaması olamazdı yoksa.

Geçtiğim yollara kar taneleri usulca yere düşerken botlarımla onları eziyordum. Biraz yürüyüş yapmak, evde kaldığım için can sıkıntımı azaltmak için dışarı çıkmıştım. Hava soğuktu lakin soğuk, açıkta kalan parmak uçlarımı yakıp canımı acıtmıyordu. Aksine boğulan ruhumu rahatlatıyor, zihnimi arındırmama yardımcı oluyordu.

"Asker misiniz?" diye yöneltilen soruyu üstüme alınarak etrafıma bakındım. Karları ezip geçerek yürüdüğüm yolda benimle birlikte yürüyen bedeni yeni fark ederek sorusunu tarttım kafamda. Cevabı net olan bir soruyu, henüz tam arınamamış zihnimden dolayı hemen cevaplayamamıştım.

"Evet, askerim." diyebildim en sonunda. Ayaklarının ucunda yükselerek ancak omuzlarıma yetişmiş boyuyla üzerimdeki üniformayı dikkatle incelemeye çalışıyordu.

"Ben de asker olmak istiyorum." Verdiği cevaba gülümserken kendi küçüklüğüm geldi aklıma. Askerleri dikkatle inceler, onların yaptığı her hareketi arkalarından tekrarlardım. Yanımdaki çocuk da benim hayallerimle benzer hayallere sahip bir çocuk olmalıydı.

"Neden asker olmak istiyorsun?" Heyecandan gözlerinin içi parlarken sırıtmaya başladı. "Çünkü çok güçlüler. Onları her şeyden koruyan silahları var. Herkese emirler veriyorlar." Birbiri ardına sıralarken cümlelerini durdu ve nefesini toparlamaya çalıştı. Bir sır verecekmiş gibi kulağıma yanaşmaya çalıştı.

"Bir de babam asker. Gideli iki sene olmuş. Ben saymadım ama annem öyle söyledi. Belki asker olursam onun yanında görev yaparım. Çok özledim onu. Kiliseye her gittiğimde dua ediyorum." Yutkunarak baktım onun heyecanla parlayan, dolu gözlerine. Savaş, bir kayıp yaşatmıştı yine, beraberinde yalanları da getirmişti.

Beyaz kar taneleri düşmüş sarı saçlarını ellerimle karıştırarak baktım onun masum yüzüne. Her şeyden habersiz babasının döneceğini düşünüyordu. Bu fazlaydı. Kirlenmekte olan dünyaya onun masumluğu, saflığı çok fazlaydı.

"Kaç yaşındasın, küçük?"

"Sekiz." dedi parmaklarıyla da göstermeye çalışırken.

UMUT |bxb|Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin