Bölüm 54 : Ne yazarlığı!?

739 43 6
                                    

Mahkemede sonrasında olanları özet geçmek gerekirse, öncelikle hakim hakim bize "Neden tehdidi aldığınız anda polise gitmediniz?" diye sordu. Olivia konuşacak durumda değilken, Hopkins'in de daha fazla şeyi açığa çıkarmasını istemiyordum. Bu yüzden bu soruyu ben yanıtladım.

"Aslında ilk olarak aklıma gelen şey buydu." dedim. "Ancak sonra düşündüm, önceden aynı uyuşturucu şebekesinden olan adam kefalet ödeyerek cezasını 1 haftaya kadar indirebiliyorsa, polis bu adamları yakalasa bile onlara ne yapabilirdi ki?"

"Yani sen... Adalete güvenmediğini mi söylüyorsun?" diye patladı hakim iyice sinirlenerek.

"Saygısızlık etmek istemiyorum." dedim onu bininci kez sakinleştirmeye çalışarak. "Herkesin adalet anlayışı farklıdır. Bilmiyorum, belki de hakim o adama acımıştı ha? Uyuşturucu tacirliğinin kefaleti mi olurmuş?"

Ardından ses tonumun gereğinden fazla sertleştiğini fark ederek özür diledim ve devam ettim. "Her neyse. Dediğim gibi, bence o hakimin o adama karşı olan bir zaafından dolayıdır diye tahmin ediyorum. Sayın hakim, siz olsaydınız bu adamın cezasında indirim için kefalet kabul eder miydiniz?"

"Bunu neden soruyorsun?" dedi meraklı gözlerle bakarak.

"Çünkü eğer ben olsaydım..." diye girdim ses tonumu olduğunca yumuşak tutmaya çalışarak. "Bu adamın bir arkadaşı, onun cezasında indirim olması için kefalet ödemeyi teklif ettiyse, o adamın da uyuşturucu taciri olduğundan şüphelenir ve olayın en dibine kadar inerdim."

Bu tarz kısa ve seviyeli biraz daha tartıştıktan sonra hakim bizi serbest bırakırken, aynı anda Marty'nin zehirlenerek öldüğüne inandı ve bu olay için bir araştırma başlatacağını söyledi. Böylece mahkeme salonundan çıktık. Olivia sırtını duvara dayamış yukarı bakıyordu. Benim ise aklıma takılan bir soru vardı. Bu yüzden hakimin salondan çıkmasını bekledim. Çıkınca da "Sayın hakim, bir sorum var efendim!" dedim.

Bana dönüp baktı, ardından saatine bakıp "Sadece tek bir soru, sonra gideceğim." dedi. 

Ben de olabildiğince hızlı bir şekilde şu cümleyi kurdum; "Marty'nin ailesinin evine ne olacak, bir vasiyet falan bırakmışlar mı?" 

"Hayır bir vasiyet bırakmamışlar." dedi. "Ama kan bağı olmamasına rağmen, Olivia Marty'nin ailesine maddi yardım yaptığı için ve aile de Olivia'yı ağaç evine almayı kabul edecek kadar kabul ettiği için ev Olivia'ya geçecektir."

"Teşekkürler efendim." dedim ve arkamı dönüp Olivia'ya baktım... Daha doğrusu demin olduğu yere, yerinde yoktu. Hopkins'in de salondan çıktığını gördüm. "Olivia yok." dedim ona bakarak.

"Nerede bıraktıysan oradadır." dedi alay eder bir ifadeyle. Bir şey demeden binadan çıktım ve Olivia'nın merdivenlerin en alt basamağında oturduğunu gördüm. Böylece ben de onun yanına oturdum ve "Hey!" dedim. Bana bakmadı bile.

"Hakime sordum, vasiyet bırakmadıkları için evin sana geçeceğini söyledi." dedim ben de o cevap vermeyince.

Dalga geçer bir ifadeyle gülerek "Ve bunun beni iyi hissettirmesi mi gerekiyor?" diye sordu. "Tanrım, Peter. Daha Marty ile olan anılarımdan dolayı ağaç evde bile zor oturuyorum. Bir de eve nasıl gireyim?"

"Bilmiyorum Olivia, yardımcı olmaya çalışıyorum işte." dedim öfleye püfleye. 

"Her neyse, soğuk kanlı olacak kadar çok şey yaşadım." dedi gülerek. "Zaten senin bu duruma benden önce geçtiğin çok belli."

"İlk o adamı öldürdüğüm an bunu yaşamıştım." dedim sanki uzun bir hikaye anlatacakmış gibi iç geçirerek. "İçimde bir savaş veriyordum neredeyse. Ama hala insanları sevebiliyorum. Sadece gerektiği zaman kendini ve sevdiklerini korumak için birini öldürmeyi göze alabilecek kadar soğuk kanlı olmak, ancak bu soğuk kanlılığı tadında bırakıp birilerine değer verecek kadar da kendi içinde biraz duygu bırakmak benim için en doğrusu, ve sanırım da artık böyle olacak."

Kafasını kaldırıp bana bakıp yavaşça gülümsedi ve "Konuşmanı seviyorum Peter." dedi. 

Biraz oturduktan sonra güneşin battığını fark ettik, ardından telefonu çıkartıp saate baktım. "Saat ne ara 7 olmuş!?" dedim.

Olivia da ocakta yemek unutmuş bir anne telaşıyla ayağa kalkarak havaya, sonra da telefonuna baktı. Ona baktım 'Ne oldu?' dermişcesine.

"Geç kalacağız! Yayın evindeki kadın." dedi.

...

Kapıyı çaldığımız gibi "Meşgulüm." sesini duyduk. 

"Kaç gibi gelelim?" diye sordu Olivia yüksek bir sesle.

"Siz miyd... Girsenize!" dedi kadın büyük bir heyecanla. Böylece kapıyı açtık. Kadın anında ayağa kalkarak bizi selamladı ve içecek bir şeyler ikram etmek istedi, korkmaya başladım. Yoksa Olivia kadını tehdit falan mı etmişti? 

Saçmaldığımı düşünen olabilir belki. Ama Olivia'dan böyle bir şey beklerdim doğrusu. Kadına "İstediğin parayı veririm, yeter ki şu çocuğun bir yazar olmasını sağla!" diyerek binlerce dolar ödemiş de olabilirdi. Ama tabi ki de bunu yapıp yapmadığını sormayacaktım. 

Bize oturmamızı söyledi, böylece oturduk. O da masasına dönüp önce kağıtlara, sonra Olivia'ya, en son da bana baktı. Ve sanki kutsal bir kitap yazmışım gibi şaşırarak "Peter mıydı?" diye sordu ve cevaplamama bile fırsat vermeden devam etti. "Bunu sen yazdın değil mi? Bunları, tüm bu kağıtlarda yazanları, tüm cümleleri ve... Hepsini?"

"Evet ben yazdım." dedim kadının şaşkınlığına şaşırarak. 

Gözlerimin içine, sanki yeryüzüne inmiş yeni bir varlıkmışım gibi bakarak "Çok iyi yazıyorsun, zihnin berbat bir yer olmalı." dedi.

"Ha?" diyebildim ağzım açık bir şekilde garip bir ifadeyle.

Ayağa kalkarak "Doğru yere geldiniz bay ve bayan... Iıı?" demesiyle kaldı.

"Bay Peter Rogers." dedim ve kadının uzattığı eli sıktım, sonrasında da Olivia'yı başımla işaret ederek "O da bayan Olivia Stewart." dedim. Onun da elini sıktıktan sonra Olivia heyecanlı bir ifadeyle sordu.

"Yani bunları basacak mısınız?"

Kadın "Buradan çıksa çıksa 50 kitap sayfası çıkar tatlım." dedi Olivia'nın sorusuna karşılık. "Ama Peter'ın zihninde harika bir potansiyel görüyorum. Bir konu bul, ya da doğaçlama olarak bu tarz düşüncelerini yazmaya devam et. Yeterince uzun olduğunda kitabını basacağız."

"Teşekkür ederim." demekle yetindim. Olivia bana kızarak bakıktan sonra korkarak tekrardan kadına döndüm ve "Iıı, bana bu fırsatı verip en büyük hayalimin gerçekleşmesinde rol oynadığınız için size minnettarım, gerçekten çok teşekkür ederim." dedim olabildiğince heyecanlı görünmeye çalışarak.

Hayalperest (Dreamer) Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin