"Bu hafta içerisinde Seoul de büyük bir fırtına kopacak, uçak seferleri iptal edilebilir. Seoul sakinlerine duyurulur."
Koltuğun en uç noktasındaki kumandaya zorlukla uzandım. Kumandandaya ulaşmanın yaşattığı kısa çaplı zaferin ardından televizyonu kapattım.
Kumandayı yavaşça sehpaya bırakıp yere değen ayaklarımı koltuğun üzerine topladım ve rahat edeceğim bir şekilde uzandım. Chanyeol'un gelmesini bekliyordum.
Hep bu saatlerde ya ben onun evine giderdim ya da o benim evime gelirdi. Geceleri birbirimizin kolları arasında uyumak en büyük zevklerimizdendi. Onun kolları arasında olup başımı göğsüne yaslayarak uyuduğum her saniye benim için pahabiçilemezdi.
Aynı zamanda kollarım arasında oluşunu seviyordum, o iri vücudu küçücük oluyordu kollarımın arasında. Parmaklarım saçlarında geziniyordu, gözlerim yüzünde. İnip kalkan göğsünü izlemek, sıcak nefesini boynumda hissetmek benim için olmazsa olmaz bir şeydi.
Derin düşüncelerime dalmış, dudak kenarım kendiliğinden kıvrılmıştı. Beni gerçek hayata döndüren şey beklediğim kapı sesi oldu.
Uzandığım koltuktan sevinçle kalkıp kapıya koştum. Anahtarı bir kaç kez çevirip kilidi açtım ve karşımdaki bedene gülümsedim.
Ayakkabılarını çıkarıp içeri geçti, geçtiği yerler tuz kokusu. Tuz kokar mı demeyin, elbette kokmaz ama o hep öyle kokuyordu. Bugün de limana inmiş ve teknesinde uğraşmış olduğu belliydi.
Evet, benim sevgilim bir denizci. Pahabiçilemez bir kalbe sahip denizci.
"Yine daldın Baek." adımı duyduğumda bakışlarımı parkeden çekip sevgilime çevirdim.
"Uh, hep dalıyorum böyle." Gülümsedi ve yanıma yaklaştı, düzeltmekle uğraştığım saçlarımı karıştırdı.
"Bir an seni yerdeki parkeden kıskandım." dediği şeyle kahkaha attım. Nasıl bu kadar şirin olabiliyordu?
"Kollarım arasında uyuyacağın için parke de seni kıskanacak." Elinden tuttum, gerisi klasikti. Yavaş adımlarla odama ulaştık, ben kendimi yatağa bıraktım. Chanyeol ise geldi ve yavaşça yanıma sokuldu.
Başını göğsüme yasladı, ellerini belime sardı. Ben ise parmaklarımı ipeksi saçlarına daldırdım. Usulca okşamaya başladım saçlarını. Gülümsediğini hissedebiliyordum.
"Baek, her ne kadar gitmek istemesem de sabah uyandığında yanında olamayacağım."
"Neden?" Belli etmesem de üzülmüştüm, sabah birlikte kahvaltı yaptığımız saatleri çok severdim oysa.
"Erkenden tekne ile açılmam gerek. Bazı önemli işlerim var." Göremeyeceğini bilsem de başımı salladım.
"Sorun değil, işlerin önemli. Onları halletmelisin." Başını daha çok gömdü göğsüme.
"Seni çok seviyorum Mercan'ım." İstemsizce gülümsedim.
"Ben de seni seviyorum Denizci."
Peki ben nerden bilebilirdim ki onu kaybedeceğimi. Nerden bilebilirdim ki gördüğüm haberi unutacağımı?
...
Sabah inadına gözüme girmeye devam eden güneş ışığı ile uyandım. Kollarım arasında bir boşluk vardı, çok rahatsız edici.
Yattığım yatakta doğruldum, kısa bir göz ovuşturma ve esneme aşamasından sonra ayaklarımı yataktan sarkıttım. Yavaşça yataktan kalkıp odadan ayrıldım.
Sarsak adımlarla uzun koridoru aştıktan sonra tuvalete ulaştım. Aynanın karşısına geçip musluğu açtım. Gözlerimden hâlâ uyku akıyordu. Kalan uyku kırıntılarını da gidermek amacıyla soğuk suyu yüzüme çarptım.
İyice kendime geldikten sonra ellerimi ve yüzümü havlu ile kuruladım. Son kez aynada kendime bakıp saçlarımı karıştırdım ve tuvaletten çıktım.
Yavaş adımlarla mutfağa ilerledim, kim bilir şu an Chanyeol ne yapıyordur? Zihnim tekrardan dolarken tezgaha yaklaştım, üst dolaptan bir kâse aldım. İyi midir şu an? Çok yorulmamıştır umarım. Kafamdaki düşüncelerle birlikte buzdolabından sütü aldım.
Kâseye, gevrek kutusunun içinde kalan son gevreği de döktükten sonra sütü ilave ettim. Bir kaşık da alıp kâse ile salona geçtim. Televizyonun karşısındaki en sevdiğim koltuğa kurulup tek tuşla televizyonu açtım.
Kumanda ile rastgele gezerken bir kanalda bıraktım ve telefonumu elime alıp saate baktım. Saat öğleni bile geçmişti, dün Chanyeol'u izlemekten dolayı geç uyumuştum ve sonucunda da geç kalkmıştım.
Sehundan birkaç cevapsız çağrı gördüm, hemen ardından ise attığı mesajların bildirimlerini. Merakla kakaotalk'ı açtım, hem arayıp hem de mesaj attıysa önemli bir şey oldu demektir. Sehundan gelen mesajları okumak için mesajlara tıkladım.
'Baek! BAEK NEREDESİN?!'
'ÇABUK TELEVİZYONU AÇ!'
'ABİMİN BAŞINA ÇOK KÖTÜ ŞEYLER GELDİ!'
Tam mesajları idrak etmeye çalışırken televizyondan gelen ses ile gözlerim televizyona kaydı.
"Sayın Seoul sakinleri, saat 08.40 sularında limandan yola çıkan 3 tekne aşırı rüzgâr, fırtına ve yağmur sebebiyle parçalara ayrılmıştır. 2 ölü ve henüz kendilerine rastlanamayan 4 kayıp bulunmaktadır. Kalan 4 denizcinin cesetleri aranıyor."
Elimdeki kâse yerle buluşurken telefonum parmaklarım arasından süzüldü. Dolu gözlerimden süzülen ardı arkası kesilmez göz yaşlarım ile boğazım yırtılana kadar bağırdım. Bir kaç eşyayı kırdım, belki de ortalığı fena hâlde dağıttım. Hatırlamıyorum. Gözlerim kararmış olmalı, yoksa ayaklarım yerden kesilmezdi. Son hatırladığım şey ise, televizyon ekranından bana gülümseyen Chanyeol'un resmiydi.
___
Merhabalar! Benim için oldukça önemli bir hikâye olacak bu. Aslında yazmakla yazmamak arasında gidip geldiğim bir uçurum. Ama yine de buradayım ve yayımlıyorum!
Ana karakterlerimiz Denizci ve Mercan! Baekhyun'un neden bir Mercan olduğunu bilmek ister misiniz? Açıkcası isteseniz bile bunu hemen söyleyemem çünkü ilerledikçe bunun sebebini anlayacaksınız^^
Bu hikâyenin bir anlamı var benim için, hemde çok büyük bir anlam. O yüzden elimden geldiğince çaba sarf etmek istiyorum bu kitaba! Ve umarım bunu başarırım. Şimdilik bu kadar, sonra ki bölümde görüşürüz!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mercan ve Denizci | ChanBaek
Short StoryBir adam vardı bana Mercan'ım diyen. Mini Fic ⋆ 22.04.20