7

21 4 1
                                    

Baekhyun dans pistinde gözleri kapalı halde kendini müziğe bırakmış, olduğu yerde salınıyordu. Bir an için gözlerini açtığında, Suho'nun pistin kenarından kendisini çağırdığını gördü. Baekhyun isyankar bir tavırla başını çevirdi ama Suho'nun hareketleri daha da ısrarcı hale gelince, Taeyeon'a bakıp gözlerini devirdi ve Suho'nun yanına yürüdü. Taeyeon da peşinden geldi.

Chanyeol ve Jisoo, Suho'nun arkasındaydı. Chanyeol'un kaşları çatıktı. Jisoo da huzursuz görünüyordu.

"Mina az önce gitti." dedi Suho.

"Burası özgür bir ülke." dedi Baekhyun.

"Wook ile birlikte gitti," dedi Suho. "Chanyeol nereye gittiklerini duymadığından emin misisn ?"

Chanyeol başını iki yana salladı. "Bence  olacak her şeyi hakediyor. Ama aslında bu biraz da benim hatam," dedi açıkça. "Sanırım peşinden gitmemiz gerekiyor."

"Buradan çıkacak mıyız ?" dedi Baekhyun. Suho'ya baktı ve dudak hareketleriyle söylediklerini okudu. "Yemin ettik, unuttun mu ?"

Baekhyun "buna inanamıyorum." diye homurdandı.

"Onu nasıl bulacağımızı bilmiyorum." dedi Suho, "ama denemek zorundayız." Sonra tuhaf bir şekilde tereddütlü bir sesle ekledi. "Baekhyun, nerede olduğunu bilmiyorsun değil mi ?" Baekhyun'un büyücü güçlerinin bu sefer işe yaramasını istemişti.

"Ne ? Elbette hayır. Ben dans ediyordum. İnsan dans etmeyecekse partiye niye gelir ki ?"

"Jisoo ve Taeyeon, siz burada kalın," dedi Chanyeol. "Mina geri dönerse, onu aradığımızı  söyleyin."

"Biz de gideceksek, hemen gitsek iyi olur," diye araya girdi Baekhyun. Döndü ve bunu yaptığı anda siyah bir ceketle karşılaştı.

"Affedersin,"  diye tersledi Baekhyun başını kaldırıp Oh Sehun ile karşılaşınca. Baekhyun, Suho ve Chanyeol, arkalarında mutsuz mutsuz bakan Taeyeon ve Jisoo'ya aldırmadan kapıya yürürken Sehun onları izledi.

**
Bulutsuz gökyüzünde yıldızlar uzak ve buz gibi parlıyordu. Mina da kendini onlar gibi hissediyordu. Benliğinin bir parçası Minho, Hyuna ve Wook ile birlikte gülüşüp haykırıyordu ama bir parçası da tüm bunları uzaktan izliyordu.

Wook kilise harabesinin olduğu tepeye çıkan yolun yarısında arabayı park etti ve hepsi inerken farları açık bıraktı. Okuldan ayrıldıklarında arkalarında başka arabalar da var olmasına rağmen mezarlığa kadar gelen sadece onlardı.

Wook bagajı açarak bir bira kasası çıkardı. Mina'ya bir tane uzattı ama Mina midesinin bulandığını söyleyerek başını iki yana salladı. Burada olmaktan kesinlikle rahatsızdı ama bunu şimdi itiraf etmesi imkansızdı.

Parke taşlarıyla döşeli yolda yürümeye başladıklarında kızlar yüksek topuklu ayakkabılarıyla sendeliyor, dengelerini korumak için erkeklere yaslanıyorlardı. Zirveye ulaştıklarında, Mina zorlukla yutkundu ve Hyuna hafif bir çığlık attı.

Ufuk çizgisinin hemen üzerinde dev gibi ve kızıl bir şey asılı duruyordu. Mina aslında bunun bir ay olduğunu ilk bakışta anlayamamıştı. Bir bilimkurgu filminden fırlamış gibi büyük ve gerçekdışı görünüyor, geniş kütlesi ürkütücü bir ışıkla donuk bir şekilde parlıyordu.

"Büyük, çürümüş bir kabağa benziyor," dedi Wook aya doğru bir taş fırlatırken. Mina kendini zorlayarak ona gülümsedi.

"İçeri girelim mi ?" dedi Hyuna. Eliyle kilise kapısını işaret ediyordu.

Çatının büyük bir bölümü çökmüştü ama çan kulesi hala sağlam bir şekilde tepelerinde yükseliyordu. Duvarlardan üçü ayaktaydı, dördüncüsü ise diz yüksekliğindeydi. Her yerde molozlar vardı.

VAMPIRE DIARIES - EXOHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin