Dimitri yavaşça ateşin başından kalktı ve gerinerek eline gitarını aldı. Elbette ki, bu hareketi ateşin başında oturan nöbet arkadaşı Sergei'nin gözünden kaçmamıştı. Hafifçe kıkırdayarak Dimitri'ye seslendi. "Hey Dimitri! Yoruldun mu yoksa? Haber ver de, şu lanet yaratıklar geri geldiğinde nöbeti sana devretmeyelim." Dimtiri sadece gülümsemekle yetindi ve düşünceli adımlarla kulübesinin yerini tuttu. Bulunduğu yer aslında o kadar da kötü değildi çünkü merkezden uzak bir kasaba olduğu için radyasyondan çok etkilenmemişti. Fakat bu demek değildi ki, kasabanın dışında hiçbir tehlike yoktu. Belirli zamanlarda dışarıdan gelen saldırılar çoğu zaman bütün hayatı altüst ediyordu. Yirmi yıl öncesinde yaşamak zaten zordu. Şimdi ise, bunlara ek olarak Çernobil Faciası eklenmiş ve durum iyice çekilmez bir hale gelmişti. Yer yer yüksek seviye radyasyon bölgeleri oluşmuş, canlılar mutasyona uğramıştı. Kaldı ki, bunlar sadece yeryüzünde bulunanlardı. O Allah'ın cezası laboratuvarlarda kim bilir ne türlü pislikler kol geziyordu. Dimitri, kulübenin kapısını açarken arkadan Sergei’nin çıkardığı kalaşnikofun çıkardığı sesleri duyabiliyordu. “Gene parti başladı.” diyerek iç çekti ve sesleri duymazdan gelerek içeri adım attı.
Dalgın dalgın içeri girerken burnuna gelen yemek kokuları kendisini bir başka dünyaya götürmüştü o anda. Aklına gelen ilk düşünce, sevgili genç eşinin ona yemek hazırladığı oldu ve sırıttı ama karısının iki yıl önce öldüğünü hatırlayarak aniden elini belini attı ve kemerinde asılı duran Tokarev marka tabancasını çıkararak içeri doğru yürüdü. Mutfağa doğru yaklaşırken kendisini alıp götüren adrenalin etkisine karşı koymaya çalıştı ve hızlıca içeri girdi. “Yanlış evi seçtin!” diye bağırarak silahın emniyetini açtı ve karşısında duran orta boylu yaşlı adama doğrulttu. Aldığı ilk tepki bir kahkaha oldu. Bunu ise içtiği papirosanın dumanı takip etti. Dimitri gençti. Belki de böyle bir dünya için kötü bir özellikti bu ama gençti işte. Silah kullanma konusunda her ne kadar yaşıtlarından iyi olsa da hala heyecanı üzerinde net bir kontrol gösteremiyordu. Tabancanın namlusunun ucu hedefine doğru nişan almışken hafifçe titrerken içerideki kişinin düşman olmadığını anladı. Gelen Andrei idi ve yüz ifadesinden bir iş için geldiği anlaşılıyordu. “Sanırım hoş geldin demem gerekiyor, değil mi Dimitri?” diye söze girdi aniden. Dimitri alnında biriken terleri ceketinin kirli koluna silerken içinden okkalı bir küfür savurdu ve “Seni yaşlı keçi! Az kalsın kendini öldürtecektin!” diye karşılık verdi. Aldığı tepki gene bir kahkaha ve yüzüne üfürülen bir duman olmuştu. “O elindeki paçavra ile git o parçalanmış hedef tahtalarını vur sen! Silahının nasıl titrediğini gördüm. Eğer Alan’a bununla çıksaydın o lanet köpeklere yem olmuştun bile!” Dimitri, yüzü kızarık bir şekilde Andrei’nin yanına oturdu ve önündeki tabağa bakmaya başladı. “Sırf yemek yapmak için geldiğini düşünmüyorum. Gene bir getir-götür işi mi var?” Hafifçe somurtarak tabağındaki makarnayı kaşıklamaya başladı. “Hayır, bu sefer değil evlat. Daha ciddi bir iş var. Alan’a gitmeni istiyorum. Dimitri bir an karşısındakinin şaka yaptığını sandı ve emin olmak için Andrei’nin yüzüne baktı. Andrei’nin yüzü gayet ciddi bir şekildeydi ve tereddütten eser yoktu.
“Ama Andrei, daha önce oraya hiç gitmedim.”
“Daha iyi ya! Bu sayede görmüş olacaksın! Hem bu işte iyi bir para alacaksın.”
“Ödemeyi kim yapacak peki?
“Ordu…”
Dimitri homurdanmaya başladı. Ordu iyi bir iş kaynağıydı ama aynı şekilde güvenilmezlerdi. Sivil halka karşı yaptıkları katliamlar ile de ünlüydüler. Kendi bölgeleri çevresinde kuş uçmazdı fakat çoğu zaman ihtiyaçları olan kişiler kabul ederlerdi ve bu çok nadir olurdu. Ve sonunda onlarla çalışan çoğu kişi pek fazla hayatta kalmazdı. Ya gittikleri görevden geri dönemezlerdi yada çok fazla bilgi öğrendikleri için ordu tarafından idam edilirdi. İşte bu yüzden bu işl için çok isteksizdi. Andrei bu işte eski olduğu için Dimitri’nin aklından geçenleri az çok tahmin edebiliyordu.
“Merak etme Dimitri! Anlaşmayı Igor ayarlayacak. Ben onun adına sana kefilim zaten. Bu yüzden sorun çıkmaz.”
“Bekle bir dakika, Igor Markovic mi?”
“Evet, o! Ne o? Bir şey fark eder mi?"
“Lanet olsun Andrei, evet fark eder elbette! O herif için çalışan kaç kişi öldü biliyorsun! O sadece kendi hesabını düşünen şerefsizin teki!”
“Merak etme Dimitri, sakin ol. Hepsi ayarlandı zaten. Yarın bunu detaylı olarak konuşuruz. Şimdi gidiyorum, sen de iyi bir uyku çek ve yarın şafak vakti kapının önünde hazır ol."
“Peki işi kabul etmezsem ne olur?"
“Ordu bizim için gelecek."