8. Bölüm

1.1K 99 56
                                    

“Aah… Hadi ama küçük kedicik biraz daha içine alabilirsin beni. Lanet olsun çok sıkısın, bayıldım.” Heechul üzerinde gidip geldiği bedenin içinde zirveye ulaşırken Soo’nun çığlık sesleri odayı dolduruyordu. “Evet, bebeğim, Ne kadar büyük olduğumu bütün şemse bu şekilde duyurabilirsin. Bir tur için daha hazır mısın?”

Heechul içine yeni boşaldığı bedenin üzerinden kalkıp soluklanırken gözlerini Soo’nun kızarıklarla dolan vücudunda gezdirdi. İnce uzun parmakları yorgunluktan direnemeyip garip şekilde yatağa yığılmış bacaklarında gezerken diliyle kurumuş dudaklarını ıslatıyordu. Sehun’un da dediği gibi eski dünyadan gelen oyuncaklar her zaman en iyisiydi. Yatağın yanındaki şarap şişesini eline alıp sırıttı. Gözlerini açmakta zorlanan çocuğa şişeyi gösterip gülümsedi. “İçmek ister misin tatlım?” Soo bir yudum su için o an her şeyini verebilirdi, elbette verebilecek bir şeyi olsaydı.

Heechul olumlu şekilde kafasını sallayan çocuğa gülümseyip şişeyi kafasına dikti. Ardından kısa olana dudaklarından şarap sunarken elindeki şarap şişesi bedenin alt taraflarına doğru yolculuğa çıktı. Dudaklarını uzaklaştırıp inleyen çocuğun kulağına fısıldadı.  “Doyumsuz bir fahişesin küçük kedicik, seninle karşılaşmamız kaderin işi olmalı. Bu dünyada seni sonuna kadar doyurabilecek yegâne adam burada. Sonuna kadar dolduğundan emin olana kadar durmayacağım bebeğim.”

Heechul minik öpücükler kondurarak bedenin alt kısımlarına indi. Elindeki boşalmış şarap şişesini Soo’nun deliğinden çıkarıp gülümsedi. “Bu kadar kısa sürede hepsini sömürüp içtiğine inanamıyorum. Hadi biraz daha dolduralım içini.”

Soo mızmızlanmaya başlayamadan Heechul bedenini konumlandırıp içini doldurmuştu çoktan. Soo artık bedeninin bütün kodlarını ezberleyen bu adamın altında acı çığlıklar yerine zevk iniltileri veriyordu. Lanet sarışın işini çok iyi yapıyordu.

“Ben kimim, söyle bakalım kedicik?” Heechul sıktığı dişleri arasında konuştu. Soo inlerken cevap verdi. “Saaa… ahh! Sahibim…”

☺☻☺☻☺☻☺☻

“Efendi Oh! İleri gelenler toplantısı henüz bitti, bütün şems halkı hizmetindekilerle birlikte Başkan’ın oğlunu görmeye gitmek zorunda. Yaklaşık 1 saat 18 dakika sonra başlayacak törendeki onur listesindeki yeriniz 7 olarak güncellendi. Kayıtlara göre başkanın oğluyla aynı masada olacaksınız.” Sehun anladığını gösteren mimiklerle başını sallarken araya girdi. “Masada başka kimler olacak?”

Luna duvara fotoğraflar yansıtırken konuşmaya devam etti. “Sekreterin oğlu da bu geceki misafirler arasında gösteriliyor efendim. Bu isimle birlikte masadaki yerlerini kaybeden iki isim Sungjong ve Kris oluyor. Onun dışında bir değişiklik kaydedilmemiş.”

Sehun arkasına yaslanıp gülümsedi. Sungjong ile geçmişte yaşadıkları şeyler yüzünden aynı masada olmak oldukça sıkıntılı oluyordu. Küçük bir gençlik kaçamağının nereye gideceğini tahmin edememeleri başlarına iş açmaya başladığında ikili ayrılmaya karar vermişlerdi ama ikisi de hala bir şeylerden emin değildi sanki.

“Luna! Donghae için özel kıyafetler hazırlanmasını sağla. Neden böyle bir şey istediklerini bilmiyorum ama…” Luna, Sehun’un cümlesini tamamladı. “İstediğiniz şekilde hizmetinizdeki herkes en iyi şekilde hazırlanacak. Hazırlanmaya başlasanız iyi olur efendim, özel asistanınız şu anda sizi odanızda bekliyor.” Sehun ayağa kalkıp kendisini şaşkınlıkla izleyen Hae’nin alnına bir öpücük kondurdu. “Yalnızca ikimizin olacağı bir gün hayal etmiştim ama daha ilk gününden seni protokole sokuyorlar. Görüyorsun ya ne kadar güzel olduğun şimdiden dilden dile dolandı Hae.” Donghae kızaran yanaklarını gizlemek için kafasını eğdi. Sehun göz ucuyla gördüğü şirin sahne sonrası sırıtıp gitti kendisini bekleyen asistanın yanına.

  ☺☻☺☻☺☻☺☻

“Hoş geldiniz Ari ırkın bütün temsilcileri. Bu gece buraya saygıdeğer başkanımızın oğlunun dönüşü şerefine toplanmış bulunuyoruz.” Geniş ve şaşaalı salon alkış sesleriyle çınlıyordu. Sehun karşısında oturan Sungjong’un görüşmeden geçen kısa sürede ne kadar değiştiğini şaşkınlıkla izliyordu. Saçlarını kısaltıp modelini değiştirince daha da güzelleşmişti sanki.  Yanındaki Donghae’nin seslice iç çekmesiyle gözlerini ancak ayırdı karşısındaki adamdan.

“Oldukça farklı bir hayat sürsek de sizin yaşamınızın daha eğlenceli olduğunu düşünmüşümdür hep.” Dedi kulağına yaklaşıp. Donghae kafasıyla Sehun’u onaylayıp cevap verdi. Şimdi onun dudakları Sehun’un kulaklarının bitişiğindeydi. “Çok daha iyi bir yaşam kalitesine rağmen sıkıcı bir hayat… Oyuncaklara neden ihtiyacınız olduğunu şimdi anlıyorum. ”

Sehun’un yüzündeki ışıltı sönerken Donghae ağzından çıkan cümleyi sanki yeni duyuyordu. “Şeey, öyle demek istememiştim. Yani oldukça farklı gündemlerimiz var. Biz yaşamak için çalışıyoruz siz ise zevk için yaşıyorsunuz.”

Sehun yanındaki kayıp balığın ne dediğinden haberi olmadığından emindi artık. Bu geceyi vukuatsız halletmekten başka derdi yoktu şimdiden. Salondaki alkış sesleri yeni üst düzey adamı tanıtmak içindi artık.

“Karşınızda Şemsimizin saygıdeğer başkanının oğlu Lee Hyuk Jae. Kendileri bir süredir farklı bir şemste araştırma işlemleri ve öğrenimleri için bulunuyorlardı neyse ki artık aramızdalar ve bizlerleler.” Salon yeniden alkışlarla doldu. Başkanın oğlu sahnede eliyle selamladı karşısındakileri. Ukala bakışı ve küçümseyici gülümseyişi bütün salona meydan okurken gözleri kitlenip kaldı masalardan birinde. Konuşması için yapılan işaret sonrası zoraki birkaç kelam etti. İsteksiz konuşması sonrası “Ben yokken burası çok daha güzel bir yer olmuş, hemen siz sevgili şems halkını selamlamak isterim.” diyerek harekete geçti Hyuk Jae.

Sahneden inip kendisi için ayrılan masaya ilerledi. Masadaki grubun kendisini selamlamak için ayaklanmasına aldırmadan Sehun’a uzattı ellerini Hyukjae. Kısaca tanışıp gözlerini hemen yanında oturan adama çevirdi. “Ve sizde?” Donghae başını eğip sessiz kalması gerektiğini biliyordu. Sehun dikkatleri üzerine çekip cevap verdi. “Donghae benimle birlikte Bay Lee. Buyurun sizin için…” Sehun cümlesini tamamlayamadan gruba yeni katılan genç adam Donghae’nin yanındaki sandalyeye yerleşti. Gözlerini bir saniye üzerinden ayırmadan “Çok eğleneceğiz, çooook…” diye fısıldadı.

Sehun masanın altından elini sıkan Hae’nin titrediğini fark etti. Kendisi de şu anda iyi hissetmiyordu. Lanet olası şems hiyerarşisi bu piçin dudaklarından dökülecek tek bir ‘istiyorum’ lafına bakıyordu ve bu adam bunu demekten çekinecek biri değil gibiydi. Donghae’yi sakinleştirmek için kulağına eğilip konuşmaya çalışırken Hae masadan hışımla kalktı. “Ne yaptığını sanıyorsun sen?” diye bağırdığında bütün masalar kargaşanın olduğu yöne döndü.

Sehun araya girip sessizliği sağladı, Donghae yerine oturmayı reddederken elinden tuttuğu sarışını kendi yerine oturttu. Sehun ne olduğunu şimdi anlıyordu. Lanet olasıca Başkan’ın oğlunun fermuarı açılmıştı. Elini peçeteye silmek için büyük çaba harcayan Hae’nin verdiği tepkinin ne kadar masum kaldığını anladı. “İzninizle bu gece erken ayrılmak zorundayım efendim. Hoş geldiniz yeniden.” Diyerek ayaklandı. Hyuk Jae de ayaklanıp elini sıktı Sehun’un. “Bana ait olana dokunmaya kalkarsan ne olacağını biliyor musun Sehun shi? Partiden sonra onu almaya geleceğim.”

Sehun dudaklarını kemirirken ne diyeceğini bilemedi. “Lanet başkan ve onun hiyerarşisi.” Diye söylenirken yanındaki gözleri dolmuş Donghae’yi nasıl kurtaracağını düşünüyordu. 

Doğmayan Güneş (✓)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin