Gözlerimi açtığımda etraf ay'ın aydınlattığı kadar aydınlık olmakla kalmayıp etrafta ürkütücü sesler yayan sinsi bi havası vardı. Ayağa kalktım yavaşça. Bedenimin üzerinde olan yer yer yırtık kumaş parçasına garipseyerek baktım. Neyseki münasip yerlerimi kapatıyordu. Kestane kahvesi saçlarım rengini siyaha bulamıştı ve süpürge kadar karışıktı. Ellerimle saç tutamlarımı geriye doğru itelerken gözlerim etrafı kolaçan ediyordu.
Burası neresiydi yahu. Nasıl geldim buraya anlayamıyorum. En son akşam yemeğinden sonra kahvemi de alıp odama çıkmıştım. Çabucak pijamalarımı giyinip öğlen vakti çarşıdaki sahaf'tan aldığım 'KARANLIK DÜNYA' adlı merakım sonucu satın aldığım romanı okumak üzere yatağıma yerleşmiştim. Kahvemi de yanımdaki komodin üzerine yerleştirmiştim. Heyecanla kitabın kapağını açtığımda..
Açtığımdan sonrası yok. Evet gerçekten de kitabı açtıktan sonrasını hatırlamıyorum. Gözlerim yaşarmaya başlıyordu. Neresiydi burası neresi?
Karanlık sokakta sokak lambası bile yoktu. Etrafta yıkık binalar birer harabe ev gibiydiler. Gerçekten de korkunç gözüküyordu. Kimden yardım dileneceğimi bile bilmeden yürümeye başladım. Kim bilir belki bana yardım edebilecek bi kişi ile karşılaşabilirdim. Korka korka ilerlerken ne kadar yürüdüğümü bile sayamıyordum. Belki 1 veyahut 1 buçuk kilometre yürüdüğüme bahse bile girerdim. Harabe evlerden biraz da olsa uzaklaşmıştım.
İleride kapalı havadan daha karanlık bir yapı görüyordum. 2 katlı etrafı çitlerle kaplı 1 buçuk metre boyunda odundan kapısı olan bu korkutucu yapı korku filmlerindeki evlere benziyordu. Bir bu ev içinden hafif ışık sızdığı için gidip yardım isteyebilirdim. Her ne kadar korksam da bunu yapmak zorundaydım. Olağanca yavaş hareketlerle eve doğru yürümeye başladım. Yaklaştıkça odun kapı üzerinde asılı bulunan levha üzerinde 'GİRİLMEZ' yazısına kaşlarımı çatarak baktım. Nasıl yani tek yardım isteyebileceğim tek yer burası idi.
Etrafta başka ev yoktu yahu. Mecburdum bu eve girmeye. Korkusuzca tabi ne kadar başarabildim orası ayrı mesele kapıyı nasıl açacağımı bilmeden elimi sürtmemle kapı kendiliğinden sonuna kadar açıldı ve yağlanmamış demirin tiz sesi kapının ileri geri sallanmasıyla etrafa korkunç bir ses tınısı olarak yankılanıyordu. Bu sesten nefret etmeye başladım. Daha fazla dinlememek için eve doğru yürümeye devam ettim eve doğru uzanan taşlı yoldan. Evin kapısında tokmak olmadığı için hafifçe tıklattım. Bir süre ses gelmediği için kapıyı daha şiddetli ve uzun sayılacak bir süre tıklattım.
Bir iki adım geriye giderek kapının açılmasını beklemeye başladım. Bir süre daha ses gelmeyince tekrar tıklatacaktım ki kapını yavaşça ve cızırtılı sesi kulaklarıma doldu. Korka korka gözlerim bana kapıyı kimin açtığına bakacak iken birden bir gücün beni içeri doğru çektiğini ve duvara yaslı bir şekilde beni tuttuğunu hissettim. Çığlık atmayı unutmuştum yahu. Tam çığlık atıyordum ki bir diğer gücün ağzımı kapattığını hissettim. Kimseyi görmüyordum. Beni tutan güç bir insan gücü değildi ne bir kol ne bir nefes hiçbir şey hissedemiyordum. Sadece tutuluyordum. Gerçekten korkmaya başlıyordum ve hatta başladım bile. Kim tutuyordu beni.
Gözlerim yerlerinden çıkacak gibi açılmış etrafa bakmaya çalışıyordum. Artık göz yaşlarım beni dinlemedi ve benden izinsiz akmaya başladı bile. Ne yapacağımı kime sığınacağımı bile bilmeden öylece duvara yaslı bir şekilde sabitlenmiştim. Bu ev büyülü falan mıydı anlamıyorum.
Etraf karanlıktı ve gözlerim hala etrafı tararken birden faltaşı gibi açıldılar. Ne oluyordu böyle. Neredeyse 2 metre boyunda bir insan ve yanlarında bulunan koca kanatlarıyla bana doğru havada süzülerek yaklaşıyordu. Aman Allah 'ım yoksa Azrail canımı almaya mı gelmişti. Azrail imi görüyordum ben. Artık gördüklerimi algılayamayan beynim ve gözlerim bu olaya katlanamdı ve oracıkta bilincimin bedenimi terk ettiğini anladım.