★26★

1K 113 15
                                    

"Bize katılmak istediğinden emin misin? Bundan öncekilerden farklı olmayacaktır."

Tahir elindeki plastik bardağı çöpe atıp istemiyor olmasına rağmen "İstiyorum," diyerek Fıratın peşine takıldı. Yeni bir videonun yayınlandığını duyduğundan beri kendini hazırlamaya çalışıyordu ama olmuyordu işte. Bundan öncekini bile atlatamamışken yeniden Nefesin acı çektiğini görmenin onu ne hale getireceğini bilmiyordu ve bilememek korkusunu körüklüyordu. Toplantı odasına girdiklerinde genç adam bakışlarını ekibin üzerinde gezdirdi. Hepsi dağılmış durumdaydılar. Yirmi dört saatten fazladır uyumadan, doğru dürüst yemek yemeden Nefesi aradıklarından berbat görünüyorlardı. Tahir yıllar önce dağılmış olan ekibin yeniden birlikte çalıştıkları için heyecanlı hissetmeleri gerektiğini biliyordu. Oysa onlar ölene kadar bir araya gelmemeyi Nefesin bu halde olmasına tercih ettiklerinden tükenmişlerdi. Üstelik zaman ilerledikçe onu bulacakları halin de kötüleştiğinin bilincinde olduklarından psikolojik olarak da çökmüşlerdi.

Tahir Alinin yanındaki sandalyeye oturduğunda saatlerdir sadece onun sesini duymadığını fark etti. Değerlendire bilecekleri ihbarlar olmadığı sürece ne biriyle iletişime geçiyor, ne de kullanmak için izin aldığı Fırat müdürün odasından çıkıyordu. Ve... Diğerlerine göre çok daha kötü durumdaydı. Dışarıdan bakıldığında intihar düşüncesinin esiri olan insanlardan farksız görünüyordu. İlk tanıştıklarında ondan hoşlanmamış olsa da düşündüğü gibi olmamasını umut etti adam. Onları sadece bir kez yan yana görmüş olsa da -en azından onun kaybolan hafızasına göre böyleydi- aralarındaki bağın ne kadar güçlü olduğunu fark edebilmişti.

Nazlı videoyu başlatmadan önce "Ben bir kez izledim, ikinci kez istemiyorum," açıklama yapıp oynat tuşuna basar basmaz odadan ayrıldı. Savaş karısının yanında olmak, ona destek olmak istese de yerinden kıpırdamadı. Şu an önemli olan tek kişi dostları, ekip arkadaşlarıydı.

Ekranda ilk görünen gözlerindeki saf nefreti videodan bile anlaşılan adam oldu. Tahir istemese bile yorgunluğunu görmüştü. Bunları yapmak istemiyor da intikamına kurban olmuş gibi hali vardı. Onu anlıyor olmaktan nefret etmişti. Araştırmalar yaparken Emreyi duymuştu. Kızının küçücük bedenini toprağın altına vermek zorunda kalmış bir babaydı. Tahir o acıyı hayal bile edemiyorken adamdan nefret edemiyordu. Sadece umut ediyordu. Hatırlayamadığı sevdiği ona bağışlansın diye umut ediyordu.

"Zamanınız azalıyor ve hala istediğimi yapacağınıza dair gelişme görmüyorum. Size söylemiştim. Ben ve kızım hak ettiği adaleti alana kadar katil cezalandırılmaya devam edecek."

Kamerayı masa olduğunu düşündüğü yere bıraktığında görüş alanına yerde yatan yaralı beden girmişti. Daha Tahir Nefesin güçsüzlüğünü kaldıramamışken Alinin ayağa kalkıp Fırat müdürün varlığını unutarak küfürler edip masayı dağıtmasıyla Selin videoyu durdurdu. Saatlerdir süren sakinliğinin sonunun böyle olacağını bildiklerinden şaşırmamışlardı. Emreyle Savaş kendine zarar vermesin diye kollarından tuttuklarında Selin parmaklarını adamın parmaklarına kenetleyerek alınlarını birbirine yasladı. Mavi gözlerin yaşlarla parlamasından nefret ettiği kadar sinirden kan çanağına dönmesinden de nefret ediyordu.

"Polis olduğunu hatırlaman gerek, Ali. Arkadaşını değil bir rehineyi bulmamız gerek. O videoya polis kimliğinle bakıp ipuçları bulman gerek. Lütfen."

Aradan geçen birkaç dakikanın sonunda ikili ellerini birbirinden ayırmadan masaya oturmuştu. Nasıl ki, Tahir bilmese bile öfkesinin dinmesi için Nefese muhtaçtı, aynı şekilde Ali de yıllardır kalbinin ait olduğu kişiyle sakinleşiyordu. Selin haklıydı. Hislerini yok sayarak ilerlemeliydi. Değerlisine verdiği sözü başka türlü tutamazdı.

Savaş arkadaşının sakinleştiğinden emin olduktan sonra oynat tutuşa bastı. Açılan kapı sesinden Ersanın dışarı çıktığını düşündüler. Bu sırada Nefes acıyla inleyerek başını kaldırmıştı. Yüzü... Berbat haldeydi. Bir gözü şişmiş, kaşından ve dudağından akan kan yüzüyle boynunu kaplamıştı. Uzaktan bile kan lekelerinin altındaki teninin morardığını görebiliyorlardı. Tükenmişti artık. Yeşillerini zorlukla aralayıp kameraya baktığında aşık olduğu kahvelerden birkaç damla aktı. Zihninde onun insanın içini ısıtan gülümsemeleri vardı ama öyle kuytu köşelere saklanmışlardı ki, Tahir sadece nefret etti. Onun kayıp hafızasına göre karşılaştıkları ilk günden, yani Dağdevirenlerin evine gittikleri andan beri güldüğünü görmemişti. Şimdiyse... Şimdiyse ölümün ona ulaşmak için çabalayıp duruşunu izliyordu.

"İzlemeyin."

Dudaklarından dökülen her harf canını yakıyormuş gibi gözlerini sıkıca kapatıp kesik nefesler aldı. Yüzü bu haldeyken vücudunda göremedikleri ne yaralar vardı düşünmek dahi istemiyorlardı.

"İzlemenizi istemiyorum."

"Nefes..."

Tahirin acı dolu fısıltısı sessizliği bölerken Fırat bakışlarını ekrandan çekti. Her şeyin suçlusu kendisiyken bir de kızın isteklerini görmezden gelmeye cesareti yoktu. Bu görevi Nefese vermemeliydi. Eğer Kaleli ailesinden, ihaleden haberi olmasa restoranda çalışmaya devam eder, bunları yaşamazdı. Şu an hayatının tehlikede olmasının tek nedeni kendisiydi.

"Arkadaşların seni korumakta ısrarcı görünüyorlar. Ama hala anlamadıkları bir şey var. Ya onlar adaleti sağlayacaklar, ya da ben."

Ersan yeniden kadraja dahil olduğunda Tahir elindekini görerek ayaklandı. Yanlış gördüğünü, düşündüğü şeyin olmadığını umut ederek hareketlenmişti ancak kendi gözlerinden önce kızın bağırışı gerçekleri tokat gibi yüzüne çarpmıştı.

"Tahir, izleme! Ali, Tahirin izlemesine izin verme!"

Sonrasında olanlar ışık hızında gelişmişti. Ersan Nefesin elini kavradığı anda Ali sevdiği kızın elini bırakıp Tahirin yanına gelerek ruhsuz bedenini kendine doğru döndürüp sıkıca sarıldı. Şimdiye kadar iletişimleri olmamasına rağmen ona sarılıyor oluşu garipti ama değerlisinin isteğine karşı gelemezdi. Onu koruyamamıştı. Bulamamıştı. Sözünü tutamamıştı. Adamın karşısına geçip "Kızın benim yüzümden öldü," diyememişti. Yapabildiği tek şey Nefesin istediği gibi işkence gördüğü halini sevdiği adamdan saklamak olmuştu.

Tahir boş gözlerle duvara bakarken Ali kızın ardı ardına üç tırnağının koparılışının her saniyesini izliyordu. Nefes ne kadar dayanmaya çalışsa da bir yerde çığlıklarını serbest bırakmıştı. Aliyse sadece o görüntüyü değerlisinin sevdiğinden saklayabilmişti. Çığlıkları ise Tahir son nefesini verene kadar kulaklarından silinmeyecekti.

Video sonlandığında toplantı odası üç gencin öfkesine, yaşlı bir adamın vicdan azabına ve... Kendini suçlayan iki adamın çaresiz sessizliğine şahit oldu. Bu gerçekten fazlaydı. O odada bulunan herkesin, yeniden izlemeye dayanamayıp dışarı çıkan Nazlının değer verdikleri birini gördükleri hali onlar için fazlaydı. Polis olmalarına, yıllardır çok daha kötülerini görmüş olmalarına rağmen hem de... Nefes bunların hiçbirini hak etmiyordu. Mesleğinin gerektirdiğini yapmış, bir kişinin hayatını feda ederek binlerce insanı kurtarmış olması bunları yaşamasını gerektirmiyordu. Genç kız doğru olanı yapmıştı. Kurtardığı hayatların karşılığı bu olmamalıydı.

Fırat canını ölümüne yakan vicdanıyla yalnız kalmak için odadan ayrılacakken içeri giren Nazlıyla kaşlarını çattı. Yüzünde garip bir ifade vardı. Gözü öfkeden kıpkırmızı olan kocasını bile görmemişti.

"Buldum! Nefesin nerede olduğunu buldum, müdürüm!"

Düşüncelerinizi yorum olarak bırakmayı unutmayın. Emeğe saygı duyup değerlendiren herkese sevgilerle...♥

{Tamamlandı} Ölümle Aşk Arasında|NefTah|Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin