tete - just love
♩
"Choi Young Jae! Yah! Bekle!"
Ona seslendiğimi duymadan ve heyecanla ona el salladığımı görmeden sınıflara çıkan merdivenlere yürümeye devam ettiğinde artık ona seslenmenin veya peşinden sırtımdaki koca çello ile koşuşturamayacağımı anlayıp pes ettim; ancak merdivenlere ulaşana kadar bir süre daha arkasından bakmaya devam ettim. Ardından topuklarımın üstünde döndüm ve adımlarımı kafeteryaya yönelttim. Somurtarak köşedeki masalardan birine ilerledim. İki sandalyenin üstüne dikkatle çellomu yerleştirip oflayarak sandalyeye oturdum. Yine oflayarak atkımı çekip çıkardım ve inleyerek masanın üstüne bıraktım.
Beni duymadan yanımdan geçip gitmesini normalde önemsemeyebilirdim. Ancak cumartesinden beri ondan haber alamamıştım. Grupta Yu Gyeom ile olan muhabbetimize katılmamıştı. Hatta Jae Bum gittikten sonra nasıl olduğunu sorduğum mesajıma -mesajlarıma- bile geri dönmemişti. Eğer onu bugün görmeseydim telefonuyla bile ilgilenemeyecek kadar çok hasta olduğunu düşünebilirdim. Ama biraz önceki durum canımı sıkmıştı. Sorun neydi? Beni görmezden mi geliyordu?
"Ga Yoon-ah, derse gitmiyor musun?"
Düşüncelerimden irkilerek sıyrıldım ve kafamı kaldırıp elinde bir tepsiyle tepemde bekleyen şaşkın gözlere baktım.
"Daha yarım saat var." dedim ve önüme dönüp atkıma işkence etmeye devam ettim.
Yu Gyeom elindeki tepsiyi masaya bırakıp masanın çevresindeki tek boş sandalyeye oturdu.
"O halde neden Young Jae hyung aceleyle sınıfa gitti?"
"Aceleyle mi?"
"Evet. Kahve aldık." Kafeteryanın uzağındaki bir masayı göstererek "Tam oturacaktık ki birden derse yetişmesi gerektiğini söyleyip yanımdan ayrıldı." dedi ve omuz çekti.
"Bir sorun mu var Gyeom-ie?"
Tepsinin içindeki muhtemelen Young Jae'ye ait olan kahveyi benim önüme bırakırken sandviçi eline alıp jelatinini açtı. Büyük bir ısırık almadan ister misin, der gibi bana uzattı. Kafamı iki yana salladım.
"Ne? Niye bir sorun olsun ki?" diye homurdandı ağzındakini çiğnerken.
Omuz çektim. Kafamı iki yana sallayıp konuyu değiştirdim.
"Dün hastaymış, daha iyi mi?"
Kafasını sallayıp bana baktı.
"Aslında sabah hastaneden geldiğimizde bile daha iyiydi. Ama dün bütün gün dinlenmek istediğini söyleyip yatağından çıkmadı."
Omuz çekti.
"Anladım." dedim ve dudaklarımı büzüp kafamı öne eğdim. Bardağın içindeki kahveye diktiğim bakışlarım yine onu buldu.
"Gyeom-ah?"
"Hımm?"
"Bir sorun olmadığına emin misin?"