Duyduklarımı hazetmeye çalışırken şeytancığın telefonu kapattığını farketmemiştim bile. Hızlı adımlarla odama ilerleyip kapımı kitledim. Korkunun getirmiş olduğu o berbat duygu midemi bulandırıyordu. Kusacağımı anlayınca koşarak banyoya gittim. Odamda banyo olması kesinlikle çok iyiydi, eğer olmasıydı şu an kusmuğumu temizliyor olurdum. Düşüncesi bile iğrenç öyle değil mi?
Kusmanın verdiği rahatlıkla biraz gevşemiştim. Ellerimi yıkadıktan sonra yüzüme su dökerek kendime gelmeye çalıştım. Dudaklarıma gelen bir damla suyun tadı bana aşağı neden inmek istediğimi hatırlattı. Gördüğüm kabustan sonra birde duyduklarım dilimi damağımı kurutmuştu fakat aşağı inecek cesareti bulamadım kendimde. Bu yüzden lavabodan akan suyu avuçlarıma doldurup kana kana içtim. Bu hem mide bulandırıcıydı hemde düşününce sağlıksızdı fakat yapabileceğim başka birşey de yoktu!
Yüzümü yıkayıp suya doyduktan sonra yatağıma geçip uzandım. Bir katille aynı evde yaşıyor olma fikri rahat nefes almamı engelliyordu. Evet bir mafyaydı ama bir insanın canını almak başka birşeydi. Ali bana iyi davranmıyordu, aç bırakıyordu, dövüyordu ama bir katil değildi bu yüzden Ali' ye gidecek olmak üzmüyordu artık beni.
O bir katil, bebeğini aldı senden diye sızlandı buruk yarım. Doğruydu, bebeğimi öldürmüştü fakat bunu sarhoşken yapmıştı. Şeytancık işini bitirin derken gayet kendindeydi. Sarhoşken yapmıştı da ne demekti? Ben ne saçmalıyordum? Bu bir bahane olabilir miydi?
Kendimle girdiğim iç savaş uzun sürmüştü ve sabahın ilk ışıkları perdenin ardından süzülmüştü. Kalkıp ışığı kapattım çünkü oda yeterince aydınlıktı. Uyuyamıştım bu yüzden hem yorgun hemde uykusuzdum. Uyumaya çalışmış ama becerememiştim. Sanki buraya ilk kez getirilmiştim. Aslında ilk geldiğimde dahi bu kadar korkmuyordum. Belki de olayı daha yeni yeni kavrıyordum. Ben bir katil tarafından alıkonuluyordum!
Çok acıkmış olmama rağmen şeytancıkla karşılaşmamak için aşağı inmedim. Oda da resimden başka yapabileceğim bir seçeneğim olmadığı için resim yapmaya karar verdim. Bir süre sonra artık gittiğini düşünüp aşağı inmeye karar verdim. Salonda yoktu ve bu iyi birşeydi. Mutfağa Sultan hanımın yanına gittiğimde benim için hazırladığı tepsinin masanın üzerinde olduğunu gördüm fakat kendisi yoktu. Tepsinin yanında küçük bir not vardı.
Zeynep, oğlum hastalanmış hastaneye gidiyorum sen uyuyorsun diye uyandırmak istemedim iyileşince geri dönerim kendine iyi bak yemek yemeyi ihmal etme.
Sultan...Harika! Artık bir katille yapayalnızdım. Bunu aklımdan uzaklaştırarak bebeğimi doyurmaya koyuldum. Sultan hanımın hazırladığı tepsiyi silip süpürmüştüm. Bulaşıkları makineye atıp salona döndüm. Bu koca evde tek başıma ne yapabilirim diye düşünüp hiç birşey yapamayacağıma karar vererek televizyonu açtım. Saçma sapan bir gündüz kuşağını izleyerek vaktimi öldürmek istiyordum fakat bu işkenceye on dakkadan fazla dayanamadım.
Kanallar arasında gezerek bir müzik kanalında durdum. Fonda çok sakinleştirici bir müzik vardı. Pencereden özgürlüğü seyrettim, pencereyi kırsam sanki yakalayabilecek gibiydim ama imkansızdı. Bebeğimi böyle bir riske atamazdım. Ulaşmadığım özgürlüğün mavi tonunu seyrederken kaç şarkı geçmişti hatırlamıyordum bile. Zaman hızla akmış güneş batıyordu. Hareketsizlikten ağrıyan sırtım burda uzun süre oturduğumun göstergesiydi.
Ayağa kalkıp odama çıkacaktım ki dış kapı açıldı. Korktuğum başıma gelmişti. Şeytancık... Hayır hayır o şeytancık değildi o şeytanın ta kendisiydi. Göz hapsine alındığımın farkındaydım ama hareketlerime dikkat ediyordum. Onu duyduğumu ve ondan korktuğumu anlamamalıydı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ay Tutulması
General FictionSatılmaya alışmış ruhum bunu reddediyordu. Bir adam karısını satar mıydı? Peki bir baba daha doğmamış bebeğinden vazgeçebilir miydi? Babamın beni bu adama sattığını hatırlayınca ürperdim. Önce babam tarafından şimdi de kocam! tarafından satılıyordum...