" Sen sevgilim, sen umurumdasın yetmezmi ?" Dedi Sean. Duyduklarım gerçekmi yoksa değilmi diye birde yüzüne baktım dikkatle. Sevgilim mi demişti ? Umurumdasın mı demişti ? Bunu Sean mı demişti ?
Yemyeşil gözleri ışıltı ile parlıyordu. Küçük bir çocuğun muzip pırıltısı vardı gözlerinde. Saflıgın beden bulmuş hali gibi duruyordu karşımda. Söylediklerini destekler gibi elleri ile ellerimi tuttu. Tutuşu sıcak ve nazikti. Sean olamayacak kadar tatlı biriydi şu an karşımda duran varlık.
" Hani hiç birşey umurunda degildi senin. " dedim trip atar gibi. Aslında amacım bir kere daha söyletmekti o sözleri. Bir kere daha onun ağızından duymaktı. Birde onun bu söylediklerini bir kere daha desteklemesiydi.
" Sen hiç birşey ya da hiç kimse değilsin. " derken sesi titriyordu. Sanki ona inanmamamdan çok korkarmış gibi. Ama ben ona daha onu ilk gördüğümde inanmıştım ona fakat kabul etmemiştim şimdi anlıyordum. O sesindeki titreme bana olan bakışı ......
Saklamıştım hep. Bencil olmak istemiyordum. Ama kendimi kandırmamda gerekirdi. Belki aşk değildi bu ama sonsuz bir güven duyuyordum. Karşılıkısız birşeyler yapardım onun için.
Sesi, bakışları, duruşu hepsi içimi ürpertiyordu. Böyle içimde birşeylerin kıpırdanmasına neden oluyordu.
Sapsarı rüzgardan dağılmış saçları bende onları karıştırma isteği uyandırmıştı. Dayanamadım ve ellerimi saçlarına geçirip parmak uçlarıma yükseldim. Aradığı tüm cevapları bu öpücükte bulacaktı.
Belimden tutup dudaklarına daha rahat yetişebilmem için beni kaldırınca bacaklarımı beline doladım. Saçlarında ellerimi gelişi güzel dolaştırıyordum. Onları avuçlarımde hissetmek harikaydı. Dudakları önce şefkatle öpüyordu fakat sonlara doğru büyük bir açlıkla şu ana kadar öpmediği anların acısını çıkartırcasına sertleşmeye başladı. Sırtım hızla bir ağaca çarparken hafifçe inledim. Kalçalarımı tutan ellerini sıkınca içimde daha önce hissetmediğim birşey hisettim.
Şehvet....
Arzularım alev almış tüm bedenimi kasıp kavuruyordu. Öpücüklerini yavaş yavaş boynuma doğru indirmeye başladı. Öptüğü yerleri yakıyordu adeta. Suyun üstüne düşmüş kızgın kor parçası gibi cız ediyordu kalbim o dokundukça. Uyanmamış daha benim bile haberimin olmadığı hücrelerimi buluyor onlara dokunuyor ve hayat katıyordu. Bir elini kalçamdan cekip tişörtümün içine daldırdı. Parmakları zarif ve yumuşak hareketlerle acele etmeden karnımda dans ediyor ve yavaşça yukarı doğru tırmanıyordu. Artık ben ben değildim. Arzu tüm bedenimi esir almıştı ve benim tecrübesizliğime karış o oldukça tecrübeliydi, ne yapacağını biliyordu. Bedenimi onun tecrübesine teslim etmiştim.
Tecrübe kazanırdı ve karanlıkta beyaza karşı kazanırdı. Kötülükte iyilige karşı yavaş yavaş savaşır ve iyiliğin saflğı ele geçirilmesini kolaylaştırırdı. Karanlık zekiydi ve beni yavaşça içine çektiğini bile farketmeden kendine çekiyordu. Oyunları çeşitli ve zekiceydi. Bana sunduğu yüzünde bir art niyet aramak saçmalık olurdu. Ancak derinleri inildikçe ne kadar koyu ne kadar karanlık ve ne kadar kötü olduğnu anlıyordunuz. Derinlere indiğinizde artık çok geç oluyordu. Sizi bir kere karanlığına azda olsa bulamış oluyordu. Geri çıkarsanız beyazlığın içinde dikkat cekerdiniz. Doganın kanunu buydu farklı olan dışlanırdı.
Kargalar iki kedi kavga ederken kendi gibi siyah olanı kollardı ve beyaz olana saldırırdı.
Kendin gibi olanların yanına geri dönmek zorunda kalırdın. Bir kez işleyişi bozdunmu zaten en büyük kötülüğü yapmış olurdun. Karanlıkta köşesinde durup yavaş yavaş yaptığı planın son halini izler ve memnun bir ifadeyle sırıtırdı. Yeni bir kurban gelene kadar tekrardan kabuguna çekilir avını bulduğu an yavaş yavaş içine işlerdi......
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Öfke Sevgiye Muhtaç Olursa
RomanceZaman onun için değerli değildi... Düşünmek onun için önemli değildi... Aşk onun için değildi... Ama sevgi tam ona göreydi... Ve bir masumu sevdi... Peki ama öfke gerçekten birini sevebilirmiydi ?