♧10♧ SANSAR

1.8K 104 12
                                    

   Emircan İğrek-Yangınlı Şiir

Nihat beni eve bıraktığında ayrılmamız buruk olmuşu. O reddedilmenin verdiği acıyı en derininde hissediyordu, bunu biliyordum. Ela gözlerinde gördüğüm acı, bana da üzüntü veriyordu ama kararımdan dönmek istemiyordum. Şimdiden böyle olması onu ileride üzmemden iyiydi. Her şey için teşekkür ettiğimde de, ona itiraz hakkı tanımadan kısaca sarıldığımda da sessiz ve durgundu. Bana olan ilgisinin basit bir takıntıdan ibaret olmasını ve beni çabuk unutmasını diledim. O romantik bir ilişki beklerken reddedilmenin gurur kırıcılığını yaşıyor olabilirdi ama ben dost kaybettiğime üzülmüştüm.

Eve çıkarken de, üzerimi değiştirip kısa sürede sıcak bir duş alırken de, tekrar kurulanıp giyinirken de aklım iki noktaya ayrılmıştı. Birinde hiç istemesem de mecburen kırdığım Nihat'ı düşünüyordum, diğerinde yaptığı her dengesiz hareketle kafamı belki de hiç istemeyerek karıştıran Gölge'yi.

Nihat'ı bir arkadaşımı, kırk yıllık dostumu kaybeder gibi kaybettiğime üzülüyordum. Onunla rahatça konuştuğum sohbetleri elbette özleyecektim. Kanlı bıçaklı küs değildik ama bana uyarısını vermişti. Gerekmedikçe benimle yakın sohbete girip, kendine acı çektirmeyecekti. Bir noktada haklıydı. Beni seviyor olabilirdi ama kendini daha fazla sevdiğini bana böyle söylemesinden anlıyordum. Çünkü böyle bir durumda ben kesinlikle kendimi düşünmez sevdiğim insanla bir saniye fazla daha geçireyim diye peşinde yüzsüz gibi dolanmaya devam ederdim. Kötü bir huydu belki ama kendimi tanıyordum. Artık konuşmalarınız sadece merhabalardan ibaret olacağa benziyordu. Ya da hastane ortamında toplu konuşmalarda mecburen çakıştığımızda. Belki de bir hasta hakkında fikir alışverişimizde. Bu durum kötüydü. Kafamı dağıtabileceğim bir arkadaşım eksilmişti. Biliyordum başım sıkışsa gene yardımıma koşardı ama ben rahatça ona gidemezdim artık. Bu olanları ikimizin de çabuk unutmasını diliyordum. Belki o hayatına yeni birini alır biz de en azından sohbetimize devam ederdik. 

Kayıplar her zaman beni üzerdi. Hayatın kısa olduğunu ölümle burun buruna çalıştığımız hastanede sık sık görüyorduk. Gerçek insanları kazanmanın zor olduğu bu devirde de, iyi giden herhangi bir ilişkinin bitmesi insanı yıpratıyordu.

Bir de kafamdan gitmemekte ısrarcı Gölge vardı. Gölge! O her kimse adını bile bilmiyordum. Bana Gölge demişti ama hangi aklı başında insan çocuğuna Gölge ismini verirdi? Bu elbette bir lakaptı. Ona yakıştırdığım bir ad var mı diye düşündüm. Yoktu. Belki de gereğinden çoktu ama bunu düşünmek neden bana düşüyordu? Bana hakkında bir bilgi bile vermeyen, her konuşmamızın genelde laf sokmalar ve iğnelemeler üzerine dolu olduğu bir adamdı o. Hayatıma bu kadar dahil olması berbattı. Görmek istemedikçe yakınımda bitiyordu. Bu konu hakkında söylenen tüm atasözleri doğruydu. Yanlış zamanda, yanlış mekanda tanıştığım biri olarak kalmalıydı. Belki de evime gerçekten de hiç girmemeliydi. Bugün yanımda gördüğü adamı hakkı olmamasına rağmen bana sormamalıydı. Ben onun yaralarını, hayatını umursamamalıydım. Sakladığı çok sırrı vardı. Fazla sırrı olan insanlardan haz etmezdim. Her an karşıma bir sürpriz çıkarabileceklerinden korkardım çünkü. Ben kendi halimde monoton hayatımda, belli rutinimde mutluydum. Belki de değildim ama tatmadığım bu hayat beni ürkütüyordu.

Sabaha kadar yatağımda döndüm durdum. Yeni bir sayfa açmam gerekti. Mümkünse karşı cinse herhangi bir ilgiyi de bir süre kesmeliydim. Duş almamın da faydası yoktu. Hiç raat uyuyamadım. Bir saat uyudum bir saat uyanıktım mesela. Bölük pörçük uykum ancak sabaha karşı, gün ağarınca derin bir uykuya geçti. Tatili de fırsat bilmiştim beni rahatsız edecek kimsenin olmadığını umuyordum ama arka arkaya çalan zillerle uykum bölündü.

Hafta sonu habersiz bana kim gelirdi? Ailemden biri olmalıydı büyük ihtimalle ama kalkıp kapıya gitmek zordu. Güç bela kavuştuğum uykumdan ayrılmak istemedim. Ama gelen her kimse ısrarcıydı ve zilden parmağını çekecek gibi değildi. Zoraki kalktım. Üzerimdeki uzun gri tişörte, altımda siyah tayta aynanın yanından geçerken gözüm çarptı. Yüzüm şişmişti, saçlarım da dağılmıştı. Oflayarak kapıya ulaştım. Ama kapıyı açtığımda görmeyi hiç beklemediğim biri karşımda duruyordu. Ağzım beş karış açıldı. Gözlerim de bu şaşkınlığa eşlik ettiler. Kapıyı hemen geri kapatmak istedim ama karşımdaki kişi benden elbette güçlüydü. Kapıyı bir hamlesinde geri itti. Ben de bir adım geri savruldum. Sonra içeri girdi ve kapıyı kapattı.

LEZÂHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin