3.BÖLÜM |SEYUS|

42.9K 2.3K 316
                                    

Bölüm Şarkısı: Selda Bağcan- Öyle Bir Yerdeyim Ki

İçine çocukluğumu hapsettiğim yuvam.
Asfaltta yüzülen elim, kanayan yarama şifa olan merhemim...
Sevgimin gülen, acımın hırçın okyanusu, Öfkemin kırılgan ağaç dalıydın.
Yüreğimdeki yansıman pusu kurmuş yarınlara seni fısıldar, sinsi sessiz yıkımı çağrıştırır.
Ensende Azrail son nefesini vermekte,
Yarınlarım sensiz, eksik, sevgisiz, hiç olacak. Ve kalbimde bu acı hiç dinmeyecek.
Yokluğun bulamacı, acısı, sensizliği hediye edecek bilmekteyim.
Canım yanacak ama ben yanmayacağım; nefesim kesilecek ama ölmeyeceğim.
Seni yaşatacağım, yaşattığım hayalinle avunacağım...
~Yağmur Taslak

İSTANBUL / TÜRKİYE
Doğa ÖZTÜRK

Gök yarılıyordu, delice yağan yağmur tüm bedenimi baştan aşağı ıslatıyordu. Umurumda olan bu değildi, umurumda olan tek şey toprağın altında kalan babamı son bir kez görememiş olmanın yarattığı o tarifsiz acıydı. Özlem, pişmanlık, asla geri alamayacağım geçmiş...

Ne bir adım geri, ne de bir adım ileri gidebiliyordum. Kaçacak kadar korkaktım ama kaçsam onu arkamda bırakarak canını yakacakmış gibi hissediyordum. Bir adım ileri gitsem ona yaklaşacak ama dokunamayacaktım, aramıza giren uçurumun farkındalığıyla sarsılacak ve bunun altında kalacaktım. Enkaz altında kalmak istemeyecek kadar bencildim ama bu kez olmayacaktım.

Babam...

"Göremedim..." Fısıltım çakan şimşeğin kulak tırmalayan uğursuz sesine karışıp yok oldu. "Son bir kez... Ben sana dokunamadım." Bir şimşek daha çaktı ve o da sesimi yuttu.

Neden bir tek beni yutup diğer tüm sesleri teğet geçiyordu? Ben duymak istemiyordum. Hep bir ağızdan çıkan, 'Başınız sağ olsun.' sözlerini, annemin yüreğimi tırmalayan feryatlarını...

Ah annem... Onun bu hali canımı çok daha fazla yakıyordu. İki göğsümün arasında bir ateş doğmuştu içten içe yanıyor, canımı yakıyor ama öldürmüyordu. Bu ölmekten de beterdi, diri diri yanmak gibi bir şeydi.

Öne doğru bir adım attım, babama gitmek istiyordum. Yıllar önce terk ettiğim İstanbul'a dönüşüm gidiş sebebimden çok daha yıkıcı olmuştu. Babamın sıcacık, güven veren ellerine dokunmak yerine şimdi soğuk toprağını avuçlayarak avunacak olmak her şeyden çok fazla kalbimi acıtıyor, umutlarımı yıkıyordu. Bu çok acımasızcaydı. Sırtımı dayadığım ağacım yıkılmıştı ve beni koşulsuz şartsız seven kalbi toprak altında kalmıştı. Güven veren gözlerinin ışığı sönmüş karanlığa kucak açmıştı. 'Canın yansa kızım canım yanar.' diyen babamın yok olduğu gerçeğini nasıl kaldırabileceğimi bilmiyordum.

"Bırak."

Serkan kolumu bırakmadı, benimle beraber yürüyordu.

Mezara yaklaştığımda dizlerimin bağı çözüldü, yere düştüğümde diz kapaklarım taşların rahatsız edici baskısıyla gerildi. İleri atıldığımda dizlerimin altında kıpırdayan taşlar tenimi sızlattı. Umursamadım. Sanki babamı hissedebilirmişim gibi. Tenini, sıcaklığını, kokusunu hissedebilirmişim gibi kolumu toprağın üzerine atıp yüzümü yağmurdan ıslanıp çamurlaşan toprağa bastırdım.

Soğuktu, yağmur kokusuna karışmış toprak kokuyordu. Acı gerçekle kısa bir süre sonra yüz yüze geldim. Orada ne babamın sıcaklığından eser vardı, ne de kokusuna ulaşabilmiştim.

Hıçkırıklarım arttı. Omuzlarım sarsılıyor, kalbim patlayacakmış gibi sıkışıyordu. Bir daha onu göremeyecek olmanın yüzüme tokat gibi çarpan gerçekliği haykırarak ağlamama sebep oluyordu. Bu gerçeklik canıma okuyordu. Kabullenmek istemiyordum ama etrafımdakiler, 'Kabulleneceksin, başka çaren yok. Gerçek bu, baban yok. Öldü!' der gibi davranıyorlar, bana hüzün dolu gözlerle bakıyorlardı. Gözlerindeki ifadelerden nefret ettim, burada olmalarından nefret ettim, beni babamla bir başıma bırakmadıkları için onlardan nefret ettim.

KARAMELHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin