Bölüm 25

63 12 1
                                    

Sabahın ilk ışıklarıyla uyanan Dev bu geceyi, misafirleri rahat etsin diye dışarıya geçirmişti. Bunu zaman zaman yapıyordu. Bu ülkede herkes ondan korkar ve yanaşmazdı zaten. Karantular ise ona bıraktıkları acıyla beslendiklerinden öldürmek istememiş, o ağladıkça, o delirdikçe zevk yaşar durumda, bunun tadını çıkartıyorlardı. Bu yüzden tehlike olmadan yapayalnızdı Dev. Tria ona uzun süreden beri dokunan ilk kişi olmuştu. Nasıl da mutluluk veriyordu bazı şeyler, unutmuştu. Ona yeniden bazı duyguları hatırlatan melek kıza teşekkür etmeliydi. Tam o sırada kapı aralandı ve o güzel melek kız ve yanında en az onun kadar güzel bir melek daha havalandılar. Kanatlarını açıp esnetiyorlardı. Yine Dev'in yanına gelip her biri bir omzuna kondu. İkisi birden günaydın derken Dev kendini adeta bir cennet bahçesinde hissediyordu. Bu Karanlık şehir bir anda aydınlanmıştı sanki. Dev kızlara nazikçe günaydın dedikten sonra, ayaklandı. Kızlar bir anda sendelediler, yüklerini kanatlarına verip tekrar omuzlarına konduğunda, etrafa şöyle bir bakındılar. İşte o zaman gördüler uzaklardaki karartıları. Alinda çığlık attı.

- "Komutan Layrissss. Kahiiiinnn. Herkes uyansın! Karantular geliyoooorrr!" dev bunu duyunca kaşlarını çattı. "Haydi kızlar inin aşağıya. Bu ucubelerden sorulacak bir hesabım var" dedi. O sırada Layris ve Kahin panikle kapıya fırladı. Kendilerine doğru hızla uçan kızları, bir çırpıda evin içine attılar. Askerler bir anda evde sanki değerli mücevherleri varmışçasına korumaya aldılar. Kahin tüm kapılarla, pencereleri mühürledi. Komutan Layris 'e seslendi.

- "Layris etrafımızı saracaklar. Askerler'in elinden bir şey gelmez. Sarslar öne çıkarak çember oluşturmalı. Kemun ile bunu sağlamalısınız!"

Bunun üzerine Kemun tüm sarsların zihinlerine seslendi. Çember şeklini alırlarken Karantular neredeyse burunlarının dibine gelmişti. Son sars askerleri elele tutuştuklarında bir kalkan oluştu. Karantular Sarsların önlerine tek tek dizildiler. Ayakları görünmüyor, havada süzülüyorlardı. Gözleri karanlık birer boşluktu. İçlerinden biri yükseldi ve seslendi. Ama böğürtü ile karışık bir çığlıktı.

-         "Zavvaallılaarrr

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

- "Zavvaallılaarrr... Bu kadar zayıf güçlerle mi kazanacaksınız bu savaşı? Şu an istesemmm hepinizi parçalara ayırırdımm. Ama kendi kendinize ölmenizi seyretmek istiyorummmm." Bu sırada kulakları parçalayan bir nağra duyuldu ve yer sallanmaya başladı. Dev gizlendiği tepenin ardından doğruldu ve havalanan karantu onun diz hizasında kaldı.

-         "Demek istesen neler yaparsın? Demek zayıf güç hee!" diyerek Karantuyu bir nefesle karşı yamaç'a yapıştırdı

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

- "Demek istesen neler yaparsın? Demek zayıf güç hee!" diyerek Karantuyu bir nefesle karşı yamaç'a yapıştırdı. Eliyle nefesine şekil vererek tüm Karantuları yerden yere yapıştırdı. Ama Karantuların bedenleri yoktu. Bir ışık yayılmaya başladı onlardan, kırmızı ve puslu. O an Sarsların telekinezik dürtüleri şekil buldu ve Karantular'ın zihinleri seslerle dolmaya başladı. Yönlerini şaşırdılar. Karantu lideri sinirlenmişti. Küçümsedikleri bu grup iyi iş çıkartıyordu. Ama henüz kendilerini göstermemişlerdi. Bu grubun üstüne kötü kabuslar yolladılar. Sarslar zihin kontrolü yaptıklarından, kendilerini kapattılar. Ancak megafun askerleri kabusların pençesinde kıvranıyordu. Ayakta uyuyor ve en korktukları şeylerle rüyalarında sınanıyorlardı. Bunun üzerine Sarslar bir ilahiye başladılar. Bu güzel ilahi sanki tüm iyilikleri akın akın çağırıyordu. Gökyüzü beyaza büründü. Karantu lideri bunu görünce Ruhanilerin bulutların hemen üzerinde olduğunu anladı. Uzaklaşmaya karar verdi, çünkü bu kadar iyilik onları öldürebilirdi. Komutan Layris de kabuslardan nasibini almıştı. Ama kıvranırken bir an kabuslar bölünüyor araya Tria'nın güzel yüzü giriyordu. Bu durum ona nefes aldırıyordu. Ruhaniler söylenen ilahiye eşlik etmeye başladığında, karantular kötü kabuslarını da yanlarına alarak hızla uzaklaştılar. Bu saldırıdan en çok etkilenen Megafun askerleri yavaş yavaş doğrulmaya başladı ama gözleri kıpkırmızı oluştu. Çektikleri acı göz damarlarını çatlatmıştı. Sonuç olarak ölmemişlerdi, ve bu güzel gerçeğe tutundular.

Karantu Lideri Zoorbi , Vonter lideri Tirat ile konuşurken sesindeki endişe Vonterların hiç hoşuna gitmemişti. Tirat sinirlenerek;

- "Zoorbi kes artık... Senin yeteneksiz ruhlarınla, bir grup güçsüz ırkı durduramayışın, onların çok iyi ve yenilmez olduğunu göstermez! Halkımı konuşmaların etkiliyor"

- "Tirat anlamıyorsun. Durum senin düşündüğün gibi değil. Tek bir ırk olmayışları ve farklı yeteneklere sahip olmaları onları güçlü kılıyor. Bir de o kadar çok inançları var ki midemi bulandırdı. Bir de en kötü haber şu ki... Hmmm.. Ruhaniler de onlara katılmış." Tirat bu konuşmanın sonunda gözlerini dışarı pörtleterek ;

- "Ne diyorsun sen Zoorbi ? Ne diyorsun ! Onları gördüğüne emin misin? Bunlar kaç ırkı yanlarına çektiler? Laaanett olsuuunn !"

- "Plan değişikliği ve daha çok yandaş gerek Tirat. Tek kalanları yanımıza çekmeliyiz. Her ne kadar tek kalanlar olsalar da onların da bir liderleri var. Ama ona yanaşabileceğimize pek emin değilim."

- "Zoorbi ne biliyorsan anlat!" derken bir yandan da kafatasları ile yapılmış tahtına oturdu Tirat.

- "O bir çoğul melez... Annesi birden fazla kez eş bulabilen dev bir örümcek. Baba sayısının 7 olduğu söyleniyor. Ve hepsinin genini taşıdığı. Hatta babalardan biri için insan bile deniyor. Konaşabiliyor, ateş püskürtüyor, zehirli, pençeleri keskin... Tehlikeli yani. Söylemesi biraz zor ama vonterları da pek sevmiyor."

- " Aaah hayal kırıklığına uğradım kardeşim. Ben onun için ölüyorum çünkü" dedi kahkahalarla gülerek. "Peki nefretinin sebebi neymiş merak ettim ?"

- "İnsan olan babasını Vonterlar öldürmüş gözünün önünde"

O an Triat'ın gözünün önünde bir görüntü canlandı. Yeni vonter olduğu zamanlarda açlığı çok keskinken, büyülü ormanın karanlık olmadığı zamanda, ava çıkmışken, sırtındaki kocaman çanta ile telaşla yürüyen bir adam görmüştü. Her ne kadar kardeşi Tuso onu engellemeye çalışsa da Tirat hızla adamın önüne geçmiş ve şah damarını emerken sırtındaki çantanın hareket ettiğini görmüştü. Adam daha hayattayken, sırtındaki çantayı alarak yere koymuş fermuarını açarken içinden hızla fırlayan ucube ile bir an göz göze gelmişti. Ucube korkak bir şeydi. Koşarak ormanın sık dalları arasında kayboldu. Tirat da yarım bıraktığı işe tam dönmüştü ki o ucube fırlayarak adamı sırtına attı ve kaçtı. Adamın o yarayla yaşayabilmesi mümkün değildi. Şah damarını kestiğine emindi. Birden bire Zoorbi'nin sesiyle irkildi ve kendine geldi.

- "Tirat senin yaptığını biliyor ve intikam duygusuyla yanıyor. Seninle bu işi asla kabul etmez. Ve bence güçsüz dediğin şu grup için Büyülü Orman dan geçişi garantiledi. Yortu dağı eteğindeki karşılaşmada güçlü olmalısın. Bir çözüm düşünsen iyi olacak" Tirat gülümsedi.

- "Zoorbi Megafun topraklarında esir tutulan İris adında bir kadın var, onu bana getirmelisin"

- " Tirat İris Karantu kanı taşıyan biri, onu iyi tanırım. Kötüdür evet ama sana ne kadar yardım edebilir ki?"

- "Bana Lucifer'ı getirecek Zoorbi. Onunla iletişim kurabilen tek kişi şu an o. Benim vonter kahinlerim iyi iş çıkartmış değil mi ? Hahahaha" Bu bilgiyi Tirat'dan bilerek saklamış olan Zoorbi, o an Tirat'ın aslında ne kadar tehlikeli olduğunu o an bir kez daha anladı." Ve önünde eğilerek " Peki efendim"dedi konuyu uzatmadan. Ve olmayan ayaklarıyla, havada süzülerek geri geri odadan çıktı...

YENİ DÜNYA - IRKLAR SAVAŞI (TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin