♧12♧ HİSLER

1.6K 90 1
                                    

   Dolu Kadehi Ters Tut-Belki

Açık havada çok iyi gelen kahvaltıda karnımızı tıka basa doyurduktan sonra hem gezinmek, hem de yediklerimizi eritmek için Leyla, ben ve Damla yürümeye karar verdik. Bu bizim için bir nevi dedikodu kaçamağı da sayılırdı. Caner de bize katılmak istemişti ama onu kız kıza takılacağız diye reddedince zorlamadı. Açık havada, güneş insanın tenini yakarken hamakta sallanmaktan da keyif alacaktı, gidip uzandı. Annemle babam da kahvaltı boyunca beni sorguladıklarından şimdi özgür kalmama izin vermişlerdi. Onları iş yoğunluğumdan arayamadığımı söylemiştim.  İstanbul artık fazla kalabalıktı ve işin içinde oldukları için her gün yeni bir suçla karşılaşmaları, kızları adına onları da korkutuyordu. Bir nevi suçlularla kafa kafaya geldiğimi bilseler beni belki de cezalandırırlardı ama Damla'yla ikimiz de bu konunun açılmayacağını biliyorduk. Biz ayrılırken, abimin sorgulayan bakışları Leyla'nın üstündeydi. O da yalnız gitmemizi istemiyordu ama en fazla on dakikalık bir mesafe kadar uzaklaşacaktık, korkmasını gerektiren bir durum yoktu. Zaten Leyla havadan attığı öpücükle sorunun olmadığını bir nevi söylemişti.

Piknik yapan ailelerin arasından tepeye giden, ağaçlı yola doğru yürümeye başladık. Kızlarla, bende yeni yeşermeye başlayan değişik hislerimi konuşmak istiyordum. Ama konuya nasıl girilir bilemiyordum. 

Sessizlik huzur vericiydi. Sadece benim beynim çok gürültülüydü ve ana odaklanamıyordum. Damla'yla Leyla televizyonda izledikleri bir diziden bahsederlerken ben sessizce dinleyen konumdaydım. Biraz daha yürüdük. Damla birden konu değiştirdi.

"Ayy buranın manzarası güzelmiş, hadi Mihre fotoğraflarımı çek."

Ağaçların arasından, arkada denizin gözüktüğü bir konuma geçti Damla. Bana uzattığı telefonunu alıp istediği üzere fotoğraflarını çekmeye başladım. Kıyafetlerini düzeltiyor, saçlarını dalgalandırıyor, bir sağa bir sola dönerek poz veriyordu. Benden daha çok etkilenmiş gibi gözüken oydu ama şimdi bu kadar rahat olmayı nasıl başardığına dair bir fikrim yoktu. Onun rahat olmasını ben de istiyordum ama şimdi bu umursamaz havasını da birazcık kıskanmıştım. Galiba o tekrar bu olaya karışmayacağı için rahattı. Ama ben sorumluluğu alan kişi olduğumdan mimlenmiştim. Beş altı pozdan sonra gelip fotoğraflara baktı.

"Şu ikisi iyi çıkmış. Bunları atabilirim ama biraz daha farklı yerlerde çekilelim. En son karar veririz. Siz de çekilecek misiniz?"

Leyla'yla ikimiz kafamızı aynı anda iki yana salladık.

"Off, içiniz geçmiş sizin."

Tekrar yürümeye devam ettik. Tepede tahtalardan yapılmış minik çardaklar vardı. Burası bir çay bahçesiydi aynı zamanda. Burada birkaç yerin önünde daha Damla fotoğraf çekildi. Sonra arkamıza manzarayı alıp bir selfie çektik. Zoraki gülümsedim. Gülümsememin zoraki olduğu belli değildi ama mutluluk gözlerime ulaşmamıştı. Leyla yanıma yaklaştı.

"Birden durgunlaştın, sen iyi misin?"

Kafamı hayır anlamında iki yana salladım. Telaşla kolumu tuttu. Allak bullaktım. Bu belki de yüzüme yansımıştı. Artık içimde tutmakta zorlanıyordum.

"Ne oldu? Yemekten sonra yürüdük diye mi?"

"Hayır, hayır. Sana anlatmam gereken şeyler var."

Damla gözlerime sakladığım sırrı bahsedecek miyim diye anlamak için bakıyordu. Başka çarem yoktu ve kapana kısılmış gibi hissediyordum. Birden üzerime yüklenen yük ağır gelmeye başlamıştı. Bazen insan daraldıkça daralırdı ve aklı başkalarında arardı. Ben de o aşamadaydım. Kimseyi dahil etmek istemesem de buna mecburdum sanki.

LEZÂHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin