-Bölüm 46 - GELİŞMELER

11.7K 452 238
                                    

Zaman, kum saatindeki tanecikeri tüketip duruyordu. Günler birbiri ardına geliyor, aylar geçiyordu. İnsanoğlu olarak alışamayacağımız şey yoktu bu hayatta. Tabii eğer yaşamımızı devam ettirmek istiyorsak.

Üniversiteye başlamıştım. Yaşadığım muhitte birçok varlıklı ailenin gittiği özel bir okulda psikoloji bölümü birinci sınıf öğrencisiydim. Daha senenin çok başındaydık ve şimdiden üniversiteye alışmıştım.

Nasıl mı?

Okuduğum lisedeki çoğu insanla aynı okuldaydık. Gördüğüm yüzler hep tanıdıktı. Furkan ve arkadaş grubu bir yana, kendi arkadaşlarım ve zavallı Berfin'in tayfası da buna dahildi. Üniversite benim için lise 5 ya da 13. sınıf demekti.

Biyolojik babam ve üvey kardeşim Mila ile aynı evde yaşamaya devam ediyordum. Defalarca sorun yaşandı. Mila ile asla anlaşamıyorduk ve sürekli bir tartışma halindeydik. Hırçınlaşmıştım. Sevgilimde gözü olduğunu biliyordum ama tek neden bu değildi. Benimle uğraşmaktan geri durmuyordu. Babasının ilgisini paylaşmak, özellikle benimle paylaşmak zorunda olmak; şımartılarak, sevgiye boğularak büyütülmüş bir kız için oldukça zordu. Ki paylaştığımız söylenemezdi. En azından benim cephemde bir hareketlilik yoktu.

Evdeki hizmetlilerle tek konuşurdum. Doğan Bey soru sorduğunda ise kısa ve net cevaplar verirdim. Onunla da birkaç tartışmamız olmuştu. Tam iki kez evi terk etmeye çalışmıştım ama buna izin vermilmemişti. Elim kolum bağlı hissetsem de bu duruma bir süre sonra alıştım. Rahat bir yaşamım vardı. Bundan şikayet etmiyordum ama o adamı ve kızını kabullenecek de değildim.

Annemle babam boşanmıştı. Pardon, babam sandığım adam. Annemi seviyordum. Onu elbette seviyordum. Ara sıra benimle görüşme isteğini, özlemime yenik düşerek kabul ediyordum. Mesafeli davranmaya çalışsam da zamanla ördüğüm duvarlar yıkılıyordu.

Şimdi eskisinden daha çok çalışıyordu. Zamanında eski eşiyle birlikte kurduğu şirketi kendi aralarında adaletli bir şekilde paylaştıklarını anlattı bana. Yaşadığımız evden daha küçük ve mütevazi bir eve taşındığını ve beni davet etmek istediğini söyledi. Onunla yabancılaştığımızı hissediyordum bazen. Bu tuhaftı.

"Daldın gittin yine?"

Başımı yasladığım araba camından çekip Furkan'a döndüm. Birlikte okula gitmek için beni arabayla evden almıştı. Yazılım mühendisliği okuyordu ve anladığım kadarıyla bundan gayet memnundu. 11. Sınıftayken matematik kağıdımı doldurup en yüksek notu almamı sağladığı o gün aklıma gelince gülümsemeden edemedim. Ne güzel günlerdi! Tek derdim Furkan'ı düşürmek ve arada sırada benimle uğraşan Heves ve Berfin idi. Şimdi ise...

"Evet, annemi düşünüyordum," diye mırıldandım. Cevap vermeden yola bakmaya devam etti. Ona her zamankinden daha fazla aşıktım. Özellikle şu kendimi yalnız ve sevgisiz hissettiğim zamanlarda. Ailemin açtığı yaraları o sarıyordu. İyi ki vardı.

"Sizin fakültenin önündeyiz."

Ufak bir ilkilmeyle kendime geldim. Uzanıp Furkan'ın dudaklarına ufak bir öpücük kondurduktan sonra teşekkür edip arabadan indim. Fakülteye doğru yürürken sınıf arkadaşım Nil bana doğru gelmeye başladı.

"N'aber?"

"İyi, sen?"

"Ben de iyiyim, bomba haberi duydun mu?" dedi heyecanlı bir şekilde. Nil ile sınıfta tanışmıştık. Sarışın minyon bir tipti. Elaya çalan gözleri vardı. Saçları sarı ve küt bir kesime sahipti. Güzel ve hoştu.

"Neymiş o?"

"Sınıfa yeni bir çocuk geldi. Adı Doğukan. Hani şu kaç gündür listede adının yanında imzası olmayan tek kişi."

Ellerimi şortumun arka cebine koyup kafamı yana eğdim ve tek kaşımı kaldırarak ona baktım. Beni ilgilendiren kısım hangisiydi?

"Nil, bu mu bomba haber?" diye sordum.

"Hayır tabi ki! Çocuk geldi bugün. Çok çok çok çok çok ama çok yakışıklı! Sadece yakışıklı da değil; boylu boslu, esmer, karizmatik.. Tanrım çok hoş!"

İstifimi hiç bozmadan onu izlemeye devam ettim.

"Keşke onu düşürebilsem!"

"Sevgilisi vardır belki," dedim susması için. Bu ihtimali hiç düşünmemiş olmalı ki, yüzü bir anda düştü.

"Haklısın, o kadar hoş birinin sevgilisi olmama ihtimali neredeyse yok. Çoğu kız onun için ölüp bitiyor olmalı."

"Ve listenin başını sen çekiyor olmalı," deyip fakülteye doğru yürümeye devam ettim. Peşimden gelerek bir şeyler anlatmaya devam etti. Bazen Derin'in neden Fen-Edebiyat değil de Hukuk Fakültesinde olduğunu merak ediyordum. Keşke burada da birlikte olabilseydik. Nil'i de seviyordum ama bazen fazla konuşuyordu.

"Günaydın Simay."

"Günaydın," dedim Heves'e nazik bir gülümseme ile. Biri bana sıfırlanan hafızamdaki anılar arasında Heves ile aramızda zeytin dalı uzatmış olduğumuzu söylemişti. Başta buna inanamıştım. Sonuçta o bana büyük bir ihanet etmişti. En yakın arkadaşım olmasına rağmen. Daha sonra Heves'le de konuşmuştum. Çeşitli nedenlerden dolayı benden nefret ettiğini söylemişti. Ve bu konuşmayı benimle ikinci kez yaptığını itiraf etmişti.

Dediğine göre bana olan nefretini daha önce kusmuştu. Ama geçirdiğim kazadan sonra o anım da kayıp eşya kutusunu boylamıştı. Buğra ile konuşmaya başlamış, dahası sevgili olmuşlardı. Buğra ilkokulda aynı sınıfta olduğumuz bir çocuktu. Heves daha küçük bir çocukken bile onu seviyordu. Buğra ise o zamanlar benimle ilgileniyordu. Zaten bu ve buna benzer nedenlerden dolayı aramız bozulmuştu.

Heves de yanımıza katılınca birlikte binaya girdik. Heves İngiliz Dili ve Edebiyatı okuyordu. Dolayısıyla bizden ayrılıp kendi dersliğine gitti. Ben de Nil ile yürümeye devam ettim.

×××

Sadece hikâyede nerede olduğumuzu, neler olup bittiğine dair bilgi vermek için yazdığım ufak bir bölümdü. Beni burada tutan sizlersiniz biliyorsunuz. Eskisi gibi sık sık girme hevesim yok şu uygulamaya ama mesaj ve yorumlar alıyorum, "yeni bölüm" diye. Açıkçası başladığım bu kurguyu da bitirmek istiyorum.

Bizi bırakmayın.

Simay'ı, Furkan'ı, Savaş'ı ve beni.

İstendiğimizi bildikçe yazma hevesimin oluşacağını düşünüyorum.

Esen kalın!

Aptal KızHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin