Düşüyordum; bembeyaz bir yoklukta sürekli düşüyordum. Sonra kendimi uzay boşluğunda savrulurken ve uzaktan dünyayı izlerken buldum. Sanki yıldızların ve gök cisimlerinin dili varmış da bana birsey anlatmaya çalışıyorlarmış gibi hissettim . Işık huzmesi içinde bir suret "vakit gelmek üzere, seçim yapmak zorundasın" dedi ve sıçrayarak uyandım.
Odamda,yatağımda olmama rağmen içim ürperdi, heryer zifiri karanlıktı, geceyi ay bile aydınlatmıyor ve yaz günü olmasına rağmen titriyordum. Zorlukla da olsa kalkıp lamba düğmesini buldum ve ışığı açtım. Boğazım kurumuş adeta tükürüğüm dahi kalmamıştı,o kadar susuz hisediyordum ki bardak yokmuş gibi üstüme dökülmesini umursadan, sürahiyi kafama dikerek suyu içtim. Sakin ol diye kendimi telkin etmeye çalışıyordum,bu sırada üstümü ıslattığım aklıma geldi ve pijamalarımı değiştirip tekrar yatağa uzandım. Tavanı izlerken uyyakalmışım.
Tekrar düşmeye başaladım bu sefer yemyeşil bir ormanda bir göl kenarında buldum kendimi . Aşkla; bir tabloya bakar gibi, ormanın ve göğün gölde ki yansımasına bakıyor, yeşil ve turkuazın birbirleriyle dansını izliyordum.Birden ensemde sıcak bir nefes hissetim, kişnemeyi duyunca ona döndüm. Başını omzuma sürüyor, kafasını okşamamı istiyordu. Bense ağzımı deli gibi açılmış karşımda ki güzelliğe inanmaz gözlerle bakıyordum. Süt beyazı tüyleriyle, sanki özenle taranmış gibi duran,alnına ve sırtına dökülen dümdüz beyaz yelesiyle, en önemlisi de gök yüzünü kucaklar gibi duran dik kanatlarıyla masallardan fırlamış gibiydi.Şaşkınlığımı dizginleyip omzuma sürdüğü başını okşamaya başladım. İçimde tarifsiz bir huzur vardı, ta ki; yer ayağımın altından kayıp kendimi bir dağın tepesinde ki çalılıkta , iki karanlık sureti izlerken buldum. Ne konuştuklarını duyamıyordum ama içimi kaplayan korku tir tir titrememe neden oldu.Beni fark ettikleri an, ter su içinde yatağımda uyandım.
Bu olay, yaklaşık altı, yedi aydır aynı şekilde tekrar ediyordu. Neredeyse uyuyamaz olmuştum. Sürekli kabuslar görüyor, ter içinde zangır zangır titreyerek ya da ağlama krizlerine girerek uyanıyordum. Babam,bu duruma çare arıyordu ,ama ne psikiyatrisin verdiği ilaçlar, ne götürdüğü hocaların dua ve muskaları ne de psikolog seansları hiç fayda etmiyordu.
Her şey anneannemin ölümünün ardından başladı. Kabuslar, uyku problemleri, sinir atakları ve en önemlisi de bu dünyaya ait olmadığım hissi.Anneannemi kaybedince bir parçam da onunla gitmişti sanki.
Bir yanım hep eksikti. Çünkü; annem, bizi daha ben beş yaşındayken bırakıp gitmişti, Babam da annemden sonra hiç bir kadına, güvenememiş olacak ki kimseyle evlenmedi. Ama annemin yaptığına rağmen anneanneme hep güvenir, saygı duyardı. Beni anneannem büyüttü.
Biraz içine kapanık bir çocuktum. Arkadaşlarımla oyun oynamak yerine, anneannemin masallarını dinlemeyi ya da ağaçlarla, hayvanlarla vakit geçirmeyi tercih ederdim. Doğanın ve hayvanların bana insanlardan daha yakın olduklarını ve huzur verdiğini hissediyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AK ŞAMAN
General FictionKaderinden ve geçmişinden habersiz büyümüş bir kız olan Gökçe, sonu gelmeyen halüsinasyon mu yoksa rüya mı olduğunu bilmediği, ataklar geçirmekteydi Gökçe'ye; doğayı dinlemek,anlayamaya çalışmak ve rahmetli anneannesinin hikayelerinin içini ısıt...