10: Dönüş

91 25 0
                                    

Öğle arasının kendine özgü uğultusu koridoru doldururken yanımdan geçen öğrencilerle durmuş olduğum kapıya bir uzaklaşıp bir yaklaşıyordum. İnsanlara engel olurken kapının önünde beklenen olmuştum. Sağ elimde kitabı taşırken sol elimdeki yumruğu kapıya götürüp geri indirdim. Sırtımı kapıya döndüm, "neden gerildim bu kadar?" diye kendi kendime kızdım.

Fatma'yı atlatayım derken klübün buluşma saatine geç kalmıştım. En üst katta olduğundan merdivenleri koşarak çıkmış nefes nefese bir halde kapının önünde soluklanmıştım nefesim yeni yeni düzene girmişken bu kez gerginlikten girmemiştim. Kapıya tekrar döndüm. "Nida, onlar arkadaşların. Hepsi ya yaşıtın ya da senden küçük. Kendine gel ve gir."

Yumruğu tekrardan kaldırdım ve kapıya bir kez vurdum. Elimi bu kez kapının kulpuna koydum ve hızla indirerek kapıyı açtım. Geniş sınıfın ortasına konulan sıralar birleştirilerek büyük bir masaya dönmüştü. Masanın etrafında ise sandalyeler vardı. Tanıdık simalarla birlikte tanıdık olmayan yüzlerle de göz göze geldim. Gülümseyerek içeri girdim, "selam. Kusura bakmayın geciktim," diyerek kapıyı ardımdan kapatacaktım ki kapı kapanmadı. Birinin kapıyı dışardan güçlü bir şekilde çekmesiyle kulpu bıraktım.

Kapı açıldığında gördüğüm yüzle gözlerim irileşti, dudaklarım aralanırken kitap olan elimi havaya kaldırarak kitabı ona doğru yönelttim. "Sen?" Sokakta kaza yapan motorcu çocuktu. İsmini de hatırlıyordum. Bülent. Üzerinde okul üniforması olması şaşkınlığımı ikiye katlamıştı.

Beni tanıdığını anladığım gözleri parladı. Açık bir kahve ile dolu gözleri daha da aydınlandı. Yandan bir bakışla klüp odasındakilere bakış attı, tekrardan bana baktığında, "selam," dedi ve hızla içeri girerek kapıyı kapattı. Gözlerimi kırpıştırdım. Elim aşağı indi. Bülent, hızla yerini bulup yeşil sandalyesine oturdu. Ayakta kalan ben hızla göz atarak Tuna'yı gördüm ve daha önemlisi yanındaki boş sandalyeyi. Uzun zaman sonra buraya girişimi kolaylaştıracak şey tanıdığımın yanına oturmak olacaktı. Masanın ortasında kalan Tuna'nın yanına gittim ve sandalyeyi çekerek yanına oturdum. Böylece Bülent sol çaprazımda kalmıştı.

Tuna, bana baktı, alayla, "Gelmeyeceksin sandım, siliyordum ismini." Kitabı masaya bıraktım. "Geldim, biraz geciktim ama özür dilerim."

Tuna, masa altında elini yumru yaparak bana uzattı. Ben de yumru yaparak hafifçe yumruğa vurdum.

Tuna, gülerek "Sorun yok biz alışığız," dedi ve Bülent'e baktı. "Bazı kişiler sağ olsun. Biri geç kalacak diye geç başlarız."

Bülent, bana bakış attı. "Ayıp ediyorsun Tuna," dedi. "Arkadaş kim?" diye sorduğunda tek kaşını kaldırarak başıyla beni göstermişti. Emir, tek elini gevşek bir yumru yaparak dudaklarına koydu ve yalandan tek bir öksürük yaptı. İki eliyle sandalyeyi geri çekerek ayaklandı. Kaşlarımı çatarak Emir'e bakarken, "ne yapıyorsun?" diye mırıldandım. Tuna, topluluğa döndü. "Tanıştırayım, iki yıl aradan sonra aramıza dönen Nida. Kendisi klübün ilk üyesiydi. Sonra gelemedi ama aramıza döndü, değil mi Nida."

Başımı salladım. "Evet, umarım," dedim son kelimeyi biraz fısıltıyla söylemiştim. Tuna, yerine tekrardan oturdu. Sağımdaki sandalyede oturan bir erkek, "Nida'yı hatırlıyorum ben. 10'da aynı sınıftaydık. Çok başarılı bir kızdı," dediğinde gülümsedim. Siması tanıdıktı. "Beni böyle hatırlamana sevindim ama artık başarılı biri değilim."

Tuna, araya girerek güldü. "Arkadaşımız bu ara depresif de," diyerek ayakkabılarıyla ayağıma vurdu. İstemsizce gözlerim Bülent'e kayarken göz göze geldik. Hızla gözlerimi çekerek Tuna'ya baktım tekrardan. Tuna, konuşmaya başladı. "Bugün bir Stefan Zweig eseri olan Satranç hakkında konuşacağız. İlk yorumlarınız Bülent?"

2630. SokakHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin