Hukuk bölümünde okumak, hayatta aldığım ya da alabileceğim en iyi karar olabilirdi, bunu asla inkar edemezdim.
Benim tek sorunum; erken kalkmaktı.
Uyumayı, yemek yemekten sonra en sevdiğim şeyler listesinde iki numaraya sabitlemiştim. Sosyal olmakla ilgili hiçbir sorunum yoktu. Ben, yaşamak için çok üşengeç bir insandım.Evden nasıl çıktığımı,nasıl hazırlandığımı veyahut yatağımdan ne zaman ve nasıl kalktığımı hatırlayamadan koştura koştura beni üniversitemin ihtişamlı bahçesine götürecek olan otobüsün durak noktalarından biri olan alana gelmiştim. Nefes nefese dizlerimin üzerine çökmüş, soluklanmaya çalışıyordum. Sadece biraz daha geç başlasaydı şu ders, dünya çok mu berbat bir yer olurdu? Ne değişirdi ki? Sadece birkaç saat geç başlasaydı ya!
Kampüsümün bahçesine girdiğimde, sinirle beni bekleyen arkadaşım Aiko'yu görmüştüm. Ayağını sinirle yere vuruyor, parmaklarını şıklatıyordu. Beni gördüğünde sahte bir şekilde gülümsemiş ve parmağıyla ona doğru gelmem için işaret vermişti. Ben ona sevimlice gülümserken yanına yaklaştığım an da bağırmıştı. "Aptal gibi gülmesene Airi! Senin yüzünden yirmi dakika boyunca profesörün ağız kokusunu çekmek zorunda kaldım! Uyku düzenine sahip çık ve kıçını kaldırıp hızlı hazırlan! Bir sabah daha onun ağız kokusunu çekersem, seni o yattığın yatakta boğarım."
Dersim bittiği an da amfiden koşar adımlarla çıkmış, dersten kurtulmanın verdiği mutlulukla derin bir nefes almıştım. Telefonumu açıp oyun oynayacağım sıra da Aiko'nun üzerime atlaması yüzünden öne doğru yalpalamıştım. "Aiko, sen cidden hayvansın." Ona doğru tısladığımda, sevimli bir şekilde gülümsediğini görünce şüpheyle ona bakmıştım. "Ne?" Yavaşça koluma girmişti. "Ne demek ne?" Şüpheyle ona bakmaya devam ediyordum. "Niye öyle gülümsüyorsun, ne isteyeceksin?" O bana sırıtıp,yanağını sürtmeye başladığında ondan kaçmaya çalışıyordum. "Bu sefer de bir yakuzaya* aşık olduysan seni ciddi anlamda terk ederim." endişeyle ona doğru bağırdığımda gözlerini devirmişti. "Ne alaka Airi? Senden bir şey isteyecektim sadece." Sorar bir şekilde ona baktığımda, tekrar tatlı bir şekilde gülmeye başlamıştı. "Hani benim sevdiğim bir metal grubu vardı ya, Black Ocean... Onların bu akşam üzeri konserleri var. Normalde Hitomi ile gidecektim fakat benimle gelemeyeceğini söyledi.. biliyorsun böyle yerlere yalnız gitmekten hiç hoşlanmıyorum. Bence sen benimle gelirsen çok eğle-" , "Hayır." onu kısaca cevaplayıp önüme dönüp yürümeye başlamıştım. "Airi,lütfen!" , "Hayır dedim!" , "Ama lütfen!" , "Asla!" , "Eğer gelirsen sana Nim teyzenin yerinden istediğin kadar tavuk ısmarlarım!" kalbimi hızlandıran cümleyi kurduğunda yavaşça ona doğru dönmüştüm. "Sadece bir buçuk saat! Sonra gidip yemek yiyeceğiz."
Hazırlanmış, aşağı inmiş ve evimin önünde ki parkta Aiko'yu beklemeye başlamıştım. Normalde Aiko ile gittiğimiz en abartılı yer Sushi dükkanıydı, bu yüzden asla abartılı şeyler giymezdim. Bu feminen olmadığımdan ya da maskülen bir tarza sahip olduğumdan değildi. Sadece rahatlıktan hoşlanıyordum. Etek, elbise veya şort giymek ile hiçbir sorunum yoktu. Sadece tayt ve pantolonlarımı, elbiselerimden daha çok seviyordum.
Bugün de her zamanki tarzımın dışına çıkmamış; siyah bir tayt ve gri sweatshirt ile spor ayakkabılarımı giyerek kombinimi tamamlamıştım. Topuz yaptığım saçlarımdan kopup bağımsızlığını ilan eden birkaç tel alnıma düşüyordu. Bu da sahip olduğumdan daha salaş bir tarz yaratıyordu.
Sokağımın başında gözüken Aiko'yu gördüğümde güzelliği beni büyülemişti. Tipik bir Japon'du; küçük bir yüzü, aynı şekilde küçük dudakları ve beyaz bir teni vardı. Boyu benden yaklaşık dört santim kısaydı. Fakat buna rağmen bir şekilde mankenlere benzemeyi başarabiliyordu. Güzelliğinin farkındaydı ve bu ona güç veriyordu. Siyah uzun saçları beline dökülüyordu. Asil duruyordu.