Multimedya: Hoobastank - The Reason.
İthaf: estadiesta
Tam tempo okumalar!*
Bilgisayarımın ekranını kapatıp başımı dizlerime gömdüm. Yaklaşık iki saat önce Stefanlar'ın evinden koşarak çıkmış ve eve gelmiştim. Ağlamaktan kızaran gözlerim sızlıyor, düşünmekten başım ağrıyor ve koşmaktan ayaklarım ağrıyordu.
Kendimi oyalamaya çalışıyordum fakat ne yaparsam yapayım beynim Jackson'ın söylediklerini unutmuyordu.
Carlo -ya da Andrew- geldiğimden beri evde değildi. Beynimin içindeki sesleri susturmam her geçen saniye daha da güç bir hâl alıyordu. Andrew'in her an eve gelme olasılı ise elimin ayağımın birbirine karışmasına sebep oluyordu.
Ben beceriksiz ve berbat rol yapan biriydim. Andrew'in karşısında panik yapmam an meselesiydi. Ya bir aptallık yapıp tüm okları üstüme çekersem ne olacaktı?
Saat akşam yediye gelmek üzereydi. Sıcak bir duş alarak beyin fonksiyonlarımı tekrar hayata döndürebilirdim.
Tişörtü yavaşca yukarı kaldırdığımda bir koku kapsülü gibi patlayan okyanus kokusuyla tüm hücrelerim tazelendi.
Kafama takmam gereken binlerce konu varken bir de yetmezmiş gibi Jackson vardı. Victoria vardı. Aşk magazin dergilerinde okuduğuma göre bir iki güne geçici bir şeydi. Bu aşk olmayadabilirdi. Belki de Jackson'ı o gece rüyamda gördüğüm içindi bu bağlılığım.
Sıcak suyu bedenime değdirirken titredim. Ben hayatımda ilk defa bu kadar yakışıklı bir adamla tanışmıştım, bu çekimin nedeni bu da olabilirdi. Ama beni Victoria'ya benzettiğinde canımın ne kadar yandığını hatırlıyordum.
Jenny teyzem daha önce birçok erkekle birçok erkekle tanışmış ve takılmıştı. Fakat onun ayrılık acısı birkaç günü geçmiyordu.
Oysa benim parmaklarım onu rüyamda gördüğüm geceden beri güzel yüzüne dokunamamanın acısıyla sızlıyordu.
Bu gelip geçici bir şey olmamalıydı.
Omuzlarıma çöken yorgunlukla suyu kestim. Saatlerdir banyoda yoğuşmaktaydım ve rahatlık hissi bir duman gibi yayılıyordu.
Pembe renkli havlu takımımı elime alıp saç havlusunu kafama doladım ve diğerini de üstüme sardım.
Banyonun kapısını açıp odama bir adım attım ve önüme çıkan karartıyla çığlık atmaya hazırlanırken büyük eli dudaklarımı örttü.
"Beni her gördüğünde aynı tepkiyi vermekten vazgeç," diye uyardı beni.
Pembe havlunun altından hızla inip kalkan göğsümü ritme sokmaya çaşışırken Jackson'ın gözleri bakışlarımdan aşağı indi ve dudağının kenarı oynadı fakat gülmedi.
Ne demiştim ben? Havlunun altından hızla inip kalkan göğ... Havlunun altından...
Havlu!
Hızla onu geriye ittirirken havlumun ucunu daha sıkı kavradım ve kollarımla bacaklarımı sarmaya çalıştım.
Tek kaşını kaldırarak yere eğilmiş olan bana baktı.
"Şu an tam olarak ne yapmaya çalılıyorsun?" diye sordu ellerini cebine sokup kaşını indirmeden.
Bacağının arkasından dolabımın boy aynasına bir göz attım. Yere eğilip kısacık havluyla bacaklarımı sarma çabam hüsranla sonuçlanmıştı. Üstelik bacaklarım kapanmadığı gibi kendimi de rezil ve kahkaha atılacak bir duruma sokmuştum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İMGE - I
Ficção Adolescente•Fantastik #1 • Onlar bana hem yaralamayı, hem de yaralanmayı öğretmişlerdi. Hem acı yaşatmayı, hem de acıya dayanmayı öğretmişlerdi. Düşeni kaldırmayı öğretmişlerdi ama defalarca düşürmüşlerdi de. Güvenmeyi, ama bir o kadar da yarı yolda bırakmayı...