2000 yılının Soğuk ve karanlık bir kış gününde Edinburgh'un arka sokaklarından birinde doğdum. Annem, beni doğururken öldü ve babamı asla tanımadım. Annem yarı Türk yarı İskoç ama ailesi Türkiye'de yaşıyor. Bu yüzden Türkiye'de yaşayan ailesi tarafından evlat edinildim. Arkadaşlarım erkeklerle çıkarken onları anlamaya çalıştım ama başaramadım. Kim bir erkeği severdi ki? Niye sevsindi ki? Hikâyem 2014 yılının Eylül ayında başlıyor.
Yeni bir okula başlamıştım, aslında sinirli hatta üzgün olmalıydım. Ama gerçek şu ki, değilim. Asla pek arkadaşcanlısı biri olmadım. Yeni bir okul benim için pek (hiç) önemli değildi çünkü eski okulumda pek (hiç) arkadaşım yoktu. O yüzden okula girdim ve doğrudan kendimi içime kapattım. Ve elbette, erkeklerin bakışlarını üzerime çektim. Bakın, güzel olabilirim, ama öküz gibisiniz. Ayrıca kızların kıskançlığını da üzerime çekmiştim. Erkeklerden ilgilenmediğimi anlamak bu kadar zor mu?? Sonra öğretmen geldi, ve adımı söyledi. Tamam biraz etkileyici bir adım var kabul ediyorum Rachel Teutons. Soyadımı kendi isteğimle aldım, anneminkini ve babamınkini taşımayı istemedim. Ve birkez daha hereks bana bakıyor ve tartıyordu. İnsanlar gözlerime bakınca güzelliği gördüklerini söylüyor. Ben bir şey daha görüyorum. Soğukluk. Devasa bir boşluk. Kendimi tanıyamamak. Ama dersler devam etti ve ben herkesden uzak durmayı başardım. Kantinde yanlız ve canı sıkkın bir biçimde otururken bir kız yanıma yanaştı. "Şey... Rachel değil mi?" kıza baktım, siyah uzun saçlar ve dost canlısı yeşil gözler. Cevap vermedim biriyle yakınlaşmak istemiyordum ama o bana bakmaya devam etti en sonunda pes ettim ve yanıma oturmasına izin verdim. En sonunda konuştum "Tanrı aşkına ne istiyorsun." Durdu ve "Gözüme yanlız göründün, sanırım bir arkadaşa ihtiyacın var." Gülmeye başladım ve ona yanıldığını söyledim. Bir süreliğine durdu ve "O zaman neden konuşan kızları izleyip duruyorsun?" Şaşırmıştım ve bu soru bana tokat gibi inmişti. "Ben Ceren." Bir süre havadan sudan konuştuk ve ben arkadaşsızlığın gerçekten bana koyduğunu farkettim. Sonra bana sabahtan beri bakan çocuğu sordum, "Ha o mu? O Cenk herkes onun çok yakışıklı olduğunu düşünüyor. Ben mi? Ben... başkasıyla ilgileniyorum." Yanakları kızarırken hafifçe gülümsedim. Evet, onu anlayamıyordum ama bu onun için mutlu olamayacağım manasına gelmezdi. "Kim bakalım bu şanslı çocuk?" sanırım ses tonumu ayarlayamadım ama böyle diyorlardı değil mi?. "Ah o... Onun adı Hakan... bizim sınıftan." Şimdi de yüzünde o salakça gülümseme var... Ama genede, bu kıza daha önce kimseye olmadığım kadar yakın hissediyordum. Dersler sıkıcıydı ve eve döndüğümde birazcık bilgisayarda takıldıktan sonra, doğrudan yattım. Ama uyuyamıyordum, tavanı seyrettim. Gerçekten güzel bir tavanımız vardı. Cenk'e sinirliydim birşeyler yapmak zorundayım ve sonra, uyudum.
Keşke rüyalarım bu kadar korkunç olmasaydı, fırtına vardı, Cenk vardı ve Ceren vardı. Sadece fotoğraflarından tanıdığım annem de vardı, kendimi dış dünyaya kapatmak istiyordum, bu acı.. bu çılgınlık, daha ne kadar devam edebilir?! Ne kadar?! Terler içinde uyandım... Umursamadım... ve çökerek ağlamaya başladım. Histerik olarak, zaman geçti ve ben kendi kendime konuşmayı, titremeyi, terlemeyi ve ağlamayı sürdürüm. Sonunda nefes alış verişlerim sabitleşti ve uyudum.
Sabah uyandığımda, otobüse gittim ve mutluluk içinde Ceren'in bana yer ayırdığını gördüm beni görünce biraz endişelendi. "Rachel, iyi misin?" başımla onayladım. Ama iyi değildim ve aylarca olmayacaktım.
Dersler bir kez daha zor değildi, ama bu sefer birşey farkettim Cenk hala beni kesiyordu ama diğerleri bendeki garip değişimi fark etmiş gibiydi. Ve kendi kendime dua ettim yalvardım, "Lütfen yine olmasın, lütfen yine olmasın." Ellerim titremeye başladığında kaçış olmadığını anladım. Gerginliğim sakince tavan yapıyordu, terlemeye başlamama ramak kalmıştı, resmi olarak panik atak geçiriyordum. "Hayır, lütfen hayır..." Fısıldamıştım ama Ceren duymuştu. "İyi misin" kesik kesik nefes alıyordum. Ama hissediyordum geliyordu. Buradan çıkmalıydım hemde hemen. Ceren beni diğerlerine fark ettirmeden tuvalete götürdü kendimi kabine atar atmaz bir panik atak geçirdim. Sonra yüzüne baktım ve sandığım gibi benden soğumadığını anladım. Şaşırmıştım. Sonra bana elin uzattı ve bende tuttum. Tenefüs biterken en sonunda sınıfa döndük. Bu hayatımda en iyi bildiğim şey, ağladığımı belli etmemek güçlü olmaktı. İnsanların görmesine izin vermemekti. Biliyorum, diğerleri fark etmeyecekti ama sarsılmıştım, uzun süre boyunca ilk kez sarsılmıştım. Cenk'in bakışlarımı üzerimde hissettim ve bu beni rahatsız ediyordu. Derste ölü gibiydim. En sonunda, Ceren ve ben okul bahçesinde duvara yaslanmışken konuşmayı başardım. "Panik atak." Dedim. Ceren bir süre boş boş bakınca da "Geçirdiğim şey, bir panik ataktı." Durdu ve bir süre düşündü. "Biliyorum, en azından tahmin etmiştim annem bir psikiyatrist. "Ah... O zaman... tamam" omuzlarom düşmüştü. "Gizleyebiliyorsun. Çok zor farkettim, endişelenme." Duraksadım ve yeşil gözlerine şaşkınlıkla baktım. Bu kız beni oldukça şaşırtacaktı.
Eve Ceren'le yürürken sessizdik ve Ceren bir konu açma girişiminde bulunup "Peki bir İngiliz olmak nasıl bir şey?" Durup ona ters ters baktım. "Ne?" "Ben Edinburgh'te doğdum?" "Yani?" dedi ve bana şaşkınca baktı. "Edinburgh İskoçya'da?" "İkisi aynı yer değil mi?". Dönüp Ceren'e bir tokat patlattım ama düşündüğümden biraz sert olmuştu "AH. Bunu niye yaptın şimdi?!" "Sakın ama sakın bir İskoç'a İngiliz deme." Bir süre birbirimize baktık ve gülmeye başladık. Sanırım o gün aramızda ciddi bir arkadaşlık ilişkisi başladı. Eve giderken birbirimize sürekli espriler yapıyorduk.
Eve girdiğimde Dedem ve Annanemin televizyonun başında olduğunu fark ettim, BBC açıktı. Heyecanlı bir biçimde televizyona bakıyorlardı. Habere göz ucuyla baktım ve Referandumla ilgili olduğunu fark ettim, heyecanlarına şaşırmamak lazım "Ben odama çıkıyorum." Kafalarını salladılar sanırım duydular... ama emin değilim. Sonra telefonum çaldı. Adı görünce kan beynime sıçradı ama yinede açtım.
-Rachel?
-Breckenridge. Sana beni aramamanı söylemiştim
-Bundan kaçamazsın, Rachel.
-Emin misin? Bence şu ana kadar oldukça başarılıyım.
-Rachel... Lütfen Edinburgh'e dön, lütfen.
-Dönmeyeceğim.
-Kaçmak zorunda değilsin Rachel, seni kabul ediyoruz kimliğin bizim için sorun de-
Telefonu yüzüne kapattım... Yapabileceğim tek şey buydu, dinlemek istemiyordum. Cenk'i düşündüm ve birşeyin yapılması gerektiğini anladım. Gecelerim rahat değildi. Panik atak kötüydü ve buda yetmezmiş gibi kabuslarım çok gerçekçiydi canımı yakıyorlardı kendimi sorgulatıyorlardı. İskoçya'yı özlemiştim, dağlarını ve ormanlarını. Ama bir tarafım burayı da seviyordu. Herşekile ikiye bölünmüştüm bir çıkmazdaydım sanki. Ceren'in bakışı aklımdan çıkmıyordu. Ve bir süre çıkmayacaktı Cenk'i de düşündüm.