Üzüm yeşili renginde, iki katlı bir evdi. Doktor'un Tardis'i gibi içi dışından daha büyüktü. Bir de arka bahçesi vardı. Çok geniş değildi ama barbekü yapmak için idealdi
İçeri girdiklerinde anne ve babaları mutfakta konuşuyorlardı.
-Selam anne baba. Biz geldik, dedi Jane.
-Hoşgeldiniz kızlar, dedi anneleri.
-Eee! Ne avından bahsediyordunuz? dedi Anna.
-Avdan bahsetmiyorduk, dedi babaları. Jane,
-Avcı toplantıları gibi bir şeylerden konuşuyordunuz. Anne ve babaları birbirlerine baktılar sonra,
-Belki de söyleme zamanı gelmiştir Emily, dedi babaları. Jane merakla,
-Neyi söyleme zamanı? diye sordu.
-Anna Jane oturun kızlar, dedi anneleri. Derin bir nefes aldı ve konuşmasına devam etti,
-Bu size saçma gelebilir. Belki duymuşsunuzdur. Bir efsaneye göre dünyamızda insanlar dışında yaşayan iki grup daha vardır. Avcılar ve-
- Büyücüler! diye diye bağırdı Anna.
-Evet Anna. Efsaneyi biliyor musun?
-Tam olarak değil. Bugün Bay Haster'ın dersinde öğrendik. Biraz saçmaydı Herhalde bunun gerçek olduğunu söylemeyeceksiniz.
-Bekleyin. Büyücüler ve avcılar, ne olmuş onlara? diye sordu Jane. Anna bildiği kadarını anlattı.
- Evet ,dedi anneleri ve devam etti, fakat bu kadar değil. Başta söylediğim gibi bu kulağa saçma gelebilir. Biz Avcı soyundanız.
Anna ve Jane'in gözleri fal taşı gibi açılmıştı. Anna birden gülmeye başladı. Anne ve babası şaşırdılar. Anna,
-Anne baba, gerçekten çok komikti. Ama buna gerçekten inanmamızı beklemiyorsunuz, değil mi? dedi.
-Anna bu söylediğimiz gerçek. Benimle gelin, dedi ve hep birlikte bodruma indiler. Duvara yaslanmış dolabı itince bir kapı göründü. Annesi anahtarla kapıyı açtı ve içeri girdiler. Karanlık bir odaydı. Babaları duvarda bir şeyler aradı. Sonunda bir düğmeye bastı. Oda yavaş yavaş aydınlanmaya başladı. İçeride silahlar, kostümler vb. şeyler vardı.
-İşte büyücüleri avlarken kullandığımız aletler.
Anna ve Jane gördükleri karşısında gözleri biraz daha açıldı. Anna birkaç adım geri gitti ve merdivenlerden yukarı çıktı. Jane aynı şekilde odadan kaçtı. Anneleri arkalarından bağırdı,
-Eğer bunlara inanmıyorsanız bileğinizdeki ize bakın. Anneleri de yukarı çıkacaktı fakat babaları onu durdurdu.
-Onlara biraz zaman tanımalıyız Emily, dedi. Anneleri onaylıyormuş gibi kafasını salladı.
Kızlar odalarına çıkmıştı. İkiside kendi yataklarına oturdular.
- Annem ve babam kafayı yediler, dedi Anna. İkisi birlikte gülmeye başladılar.
-Biz yukarı çıkarken annemin ne söylediğini hatırlıyor musun? Bileğimizdeki iz, dedi Jane ve bileğine baktı. Gerçekten bir iz vardı. Anna'ya dönüp kekeleyerek,
-Sence bu gerçek mi? İz konusunda haklı çıktılar.
-Sende saçmalama. Onlar bizim ebeveynlerimiz. Tabi ki doğum lekemizin nerede olduğunu bilecekler. Şimdi biraz uyu. Uyandığında daha iyi olursun. Jane uzandı. Çok geçmeden uykuya dalmıştı. Anna, olanları düşünmeye başladı. Bu söyledikleri doğru muydu? Gerçekten avcı oyundan mıydı? Daha doğrusu efsane doğru muydu? Jane'in bileğinde iz vardı. Kendinde olup olmadığını merak etti. Bileğine baktı. Biraz şaşırdı. İz yoktu. Emin olmak için diğer bileğine baktı. Gerçekten iz yoktu. Eğer bu efsane gerçekse neden bileğinde iz yoktu? Avcı değil miydi? Kafasını salladı. Kendi kendine,
-Saçmalamayı kes. Sende iz yok. O zaman efsane doğru değil. Sadece bir şaka. Evet, aptal bir şaka , dedi kısık sesle. Kafasını bu düşüncelerden uzaklaştırmak için bir kitap aldı eline. Yatağına uzandı. Kitabı açıp, birkaç satır okudu. Çok geçmeden o da uykuya daldı.
...