İlk defa ay bu kadar parlak ve canlı gözüküyordu. Bir ağacın üzerine çıkıp bir dalında sakince otururken ayın lekelerini inceliyordum. ''En son ne zaman aya baktım acaba?'' diye sordum kendi kendime. Evimi ve içindeki tüm benliğimi ateşe verip kayıplara karışalı uzun bir süre olmuştu. Yaşanan onca kaostan sonra ilk defa huzuru hissedebiliyordum. Kafamı aydan çevirip baltalarıma doğrulttum. Ayın ışığının altında parlıyorlardı. Baş parmağımı keskin tarafına sürtüp keskinliklerinden emin olmak istedim. Parmağım kesilmişti ve kanamıştı, keskinlik mükemmeldi. ''Bu kadar keyif yeter'' deyip ağaçtan aşağı atladım. Tam olarak nerede olduğumu anlayabilmek için etrafıma baktım. Her yer ağaç ile doluydu. ''Evet, bu çok yardımcı oldu. Teşekkürler ağaçlar.'' diyerek iç çektim. Tamamen rastgele bir şekilde yürüyerek ufak bir taşı tekmelemeye başladım. Bu şekilde ilerlerken tiz bir ses işittim. Çok uzaklardan geliyor olmalıydı. Lanet olası bir gitarın sesi miydi bu? Sessiz sessiz sesin kaynağına doğru ilerledim. Bu bir gitar sesiydi ve bir kamptan geliyordu. ''Sonunda bana eğlence çıktı.'' diye aklımdan geçirirken kampta kaç kişi olduğunu tespit etmeye çalıştım. Yaklaşık yarım saat boyunca çıt çıkarmadan kampı izledim. Kamp iki sevgiliden oluşuyordu. Erkek olan yaklaşık bir doksan boylarında, kalıplı birisiydi. Yaktıkları ateşin başına geçmiş, gitar çalıyordu. Kız ise kenarda yiyecekleri akşam yemeğini hazırlamaya çalışıyordu. Mutlulukları çok kıskanılasıydı. Neyseki evrenin bana yaptığı haksızlık, onları da bulacaktı. Onları öldürmek için doğru anı beklemeye başladım. Ellerinde ne olduğunu bilmiyordum. Öylece saldırıp çıkamazdım. Kız çadırın içine girdiği zaman doğru anın geldiğinden emin oldum. Gizlendiğim yerden çıkıp adamın tam arkasında belirdim. Baltamı havaya kaldırdım ve bütün gücümle erkeğin başına indirdim. Baltam erkeğin başını yarıp durmuştu. Erkek sesini çıkaramadan kenara devrildi. Baltamı çıkarmaya çalışırken arkamdan çok yüksek bir çığlık duydum. Kız çadırdan çıkmış, erkek arkadaşının yarılmış kafasını görmüş çığlık atıyordu. ''Şşşşhh sessiz ol. Seni ondan ayırmayacağım. Yakında ona kavuşacaksın.'' dedim. Kız panik halinde çadıra girdi. Şaşkınlıkla beraber gülmeye başladım. "Hey, çadırda saklanmaya falan mı çalışıyorsun?" diye sordum. Ne kadar da aptalca. Çadıra girince ne kazanacaktı ki? Gülerek çadıra doğru ilerledim ve girişi elimle aralamaya başladım. Kafamı içeriye soktuğum anda çok şiddetli bir gümleme ile arkama doğru düştüm. Kız içeriden bir tüfek ile bana ateş etmişti. Neyseki başımı ıskalayıp omzumu vurmuştu. Kız tüfeği tekrar doldurmaya çalışıyordu fakat nasıl yapacağını bilmiyordu, çaresizliği çok acınasıydı. "Ne o? Beceremiyor musun?" diye onunla alay ettim. Kız omzundan az önce vurduğu kişinin konuşabiliyor olmasına, hatta onunla alay ediyor olmasına çok şaşırmış olmalıydı. Olduğum yerden kalkıp tekrar çadıra yönlendim. İçeriye girdiğim zaman kız çığlık atmaya başladı. "Sessiz ol, işleri ikimiz için de zorlaştırma. Kaderine boyun eğ." diyerek kolundan tutup çadırdan dışarı çıkardım. Sevgilisinin cesedinin yanına fırlattım ve kafasını tek bir hamlede kesebileceğim şekilde hizaladım. Kızın daha fazla acı çekmesini istemiyordum. Tek bir hamlede işi halletmeliydim. Baltamı havaya kaldırıp gücümü topladım. Tam indirdiğim anda kız hareketlendi ve kafasına isabet etmesi gereken baltam kolunu kesip geçti. Kız çığlık atarken "Aptal kız" diye bağırdım. Ayağımla sırtına bastırıp hareket etmesini engelledim ve bitirici darbeyi vurdum. Baltam kızın kafasındayken kendimi yere bıraktım ve bir süre oturdum. Kızın suratına baktım. Gözlerinden yaş gelmişti. Ölmeden önce ne düşünüyordu acaba? Benim gibi kadere küfür ediyor muydu? Neden ben diye haykırıyor muydu..? Çok geçmeden kalkıp baltamı kızın kafasından çıkardım. Çadıra gidip yiyecek bir şeyler olup olmadığını kontrol ettim. Şanslıydım. Burada bir süre kalmayı düşünüyormuş olacaklar ki bir sürü konserve yemek getirmişlerdi. Hepsini çantama koyup çadırdan çıktım. Fakat bir gariplik vardı. Ağacın üstüne asılmış lambanın önünde başka bir ağaç duruyordu ve gölgesi tam üzerime düşüyordu. "Orada daha önce bir ağaç var mıydı?" diye kendi kendime sorarken ağacın hareket ettiğini ve bana doğru geldiğini gördüm. Başım dönmeye ve midem bulanmaya başlamıştı. Daha fazla geriye gidemeyip yere düştüm. Bu bir ağaç olamazdı. Lanet olsun... Bu şey de neydi böyle? Figürün arkasından dört tane kol benzeri bir şey çıkıp bana doğru ilerledi. Belimin altına girdiler ve beni ayağa kaldırdılar. Ardından bir ses duyuldu. Oldukça asil ve bilge bir sesti bu. "Sonunda karşılaştık Toby." Şaşırmış bir şekilde sen de kimsin diye sordum. Figür nihayet gözükebiliyordu. Oldukça uzun birisiydi. Takım elbise giyiyordu ve suratı yoktu. "Ben Slender Man, sana bir teklif yapmaya geldim." dedi. Benden her anlamda üstündü. Ukalalık ve aptallık yapmaya gerek yoktu. Baltalarımı indirip "Ne istiyorsun?" diye sordum. "Bana katılmanı ve hizmet etmeni." diye cevap verdi. "Senin gibi bir sürü kişinin olduğu bir malikanenin sahibiyim. Eğer himayem altına girersen sana istediğin her şeyi verebilirim. Yemek, aile, sıcak bir duş ve yatak." Sıcak bir duş ha? Kulağa hiç fena gelmiyor diye düşündüm. "Peki, bana uyar ama üşengeç birisi olduğumu belirtmem gerek" dedim. Güldü. "Dürüstlüğünü beğendim Toby." dedi. Elini bana doğru uzattı. Elini uzatınca "Hey, heteroseksüel olduğumu söylemem lazım, başkasını bul." dedim. Hiç bozuntuya vermeden, "Sadece elimi tut" dedi. Garip bir surat ifadesiyle dediğini yaptım. Elini tutar tutmaz her yer karardı. Garip cızırtılar duydum ve bir iki saniye sonra kendimi başka bir yerde buldum. Koskocaman bir malikaneydi. Yoksa burası... Creepypasta Malikanesi miydi..?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ticci Toby Story
HorrorYıllar sonra geri döndüm! Yarım kalmış hikayemi tamamlamak ve yeniden düzenlemek istiyorum. Umarım beğenirsiniz.