Park Jimin -
16 Nisan 2013, 20:19, Busan
"Benim adım Jimin, ve ben insanları öldürüyorum."
Normalde, bu itirafım insanların şaşkınlıktan nefesinin kesilmesine neden olurdu. Gergin ter. Bastırılmış çığlıklar. Ben kalplerine - yada sırtlarına- bıçağı saplarken, onların kaçma çabaları nedeniyle ters dönmüş sandalyeler. Ağır bir yara, ağır bir yaradır. Nereye açacağım konusunda pek seçici değilim."Merhaba Jimin," dört kişi hep bir ağızdan cevap verdi bana, mükemmel, sıkıcı ve monoton bir uyum içinde.
Ama bu yerde değil. Busan akıl hastanesinin sınırları içinde itirafım, ne kadar doğru olsada, bir kaşın kalkmasına bile neden olmadı, bırak şok olmayı veya korkmuş çığlıkları. Bu ucubelere kıyasla ben normal sayılırım. Solumda oturan, üç aylık çocuk gibi salya akıtan, Jackson mesela. Uzun bir tükürük aktı büyük dudaklarının arasından, ama Jackson fark etmek için, elinin tersindeki dövmeyle sohbet etmekle çok fazla meşguldü. Yada akıllıca ve hijyenik birşey yapıp ağzını silmek için. Akan sıvıyla kontağa gelmemek için ondan biraz uzaklaştım.
Iğrenç. Ama Jackson bu akıl hastanesinde bulunan tipik hastalardandı. Akıl hastanesi. Bu kelime her zaman gülümsememe neden olmuştur. Cehennem deliği için fazla güzel bir isim.
Burada neredeyse bir hafta boyunca tıkılı kalmam yeterince kötüydü. Ama asıl sinirlerimi bozan şey seslerdi - ve etrafımdaki çığlıkları dinlemeye mecbur bırakılmak. Sesi engellemek için çok kez kulaklarımı tıkadım. Pek işe yaradığını söyleyemem. Artık sadece görmezden geliyorum şu lanet sesleri.
Plâstik sandalyelerden oluşan dairenin başındaki kadın öne eğildi. Benim tam karşımda oturuyordu, bu sayede gözleri benimkileri bulmakta hiç zorlanmadı. "Şimdi, Jimin, önceden de aynı iddia da bulunmuştun. Bunu konuşmuştuk. Sen sadece bir katil olduğunu düşünüyorsun. Sen kesinlikle öyle biri değilsin."
Evelyn Edwards. Bu tımarhanede ki bütün çatlakları iyileştirmesi gereken kişi. Siyah takım elbisesi, fildişi bluzu, ve topuklularıyla profesyonel hava ve özgüven saçıyordu. Yeşil gözlerini ortaya çıkaran, kare siyah gözlükler sivri burnunu ucunda asılıydı, ve kumral saçları kısa bob şeklinde kesilmişti. Evelyn yeterince güzel biriydi, ama yüzünde aç bir bakış vardı- bildiğim bir bakış. Sinsi bir yırtıcı hayvanın sert bakışı.
Burada olmamın nedeni.
"Ben kesinlikle herhangi bir katil değilim," diye karşılık verdim.
"Ben Angel'im. Eminim sende beni duymuşsundur."
Evelyn gözlerini devirdi ve dairenin az ilersinde bulunan, bana gülen çalışana baktı."Tabiki de Angel'i duydum.", dedi Evelyn, sabırlı kalmaya çalışırken. "Herkes Angel'i biliyor. Ama sen kesinlikle o değilsin."
"Öyleyim", diye düzelttim.Çalışan tekrar güldü. Memnuniyetsizce tek kaşımı kaldırdım. Şaka onun üstüne, çünkü bu gülme az önce hayatına mal oldu. Dalga geçilmek hoşuma giden bir şey değil, son bir kaç günümü ahmak gibi davranarak geçirmeme rağmen.
Insanları öldürebilmek için onlara yaklaşabilmen lazım. Kendini onların hayatına sokmak. Onların sevdiklerini kendin sevmen. Alışkanlıklarını kendi alışkanlığın, düşüncelerini kendi düşüncen yapmak.
Bu iş, kendimi Evelyn'in hayatına sokmam, Busan akıl hastanesine atılmam demekti. Evelyn ve onun çalışanları için ben sadece başka, sokaklardan toplanılmış bir psikopattım. Onların vaktine, ilgisine, düşüncesine yada sempatisine değmeyen zavallı, kaybolmuş biri daha.
Son bir kaç günümü bu tımarhanede Evelyn ve diğerlerini en az diğer hastalar kadar deli olduğumu inandırmaya çalışmakla geçirmiştim. Katil olduğuma dair saçmalıklar konuşup durdum. Salya akıtmalar. Yemek diye verdikleri bezelyelerle duvarlara parmak boyası yapmak. Hatta kahveye boyanmış saçlarımı bile kestim, inandırıcı olsun diye. Çalışanlar çağırıldıktan sonra anca aldılar elimden makası, ama kayıt odasından bir vidayı sökmek için kullandıktan önce değil.