#5 VAR OLAN HER ŞEY DERSLERDİR

14 5 0
                                    

İçimde muazzam güçte bir mutluluk ve hayata atılma isteği bırakarak ayrılmıştı yanımdan. Hemen yaşadıklarımı Micheal’e anlattım. İçimde bana inanmayacağına dair hiç kuşku yoktu ve öyle de oldu. Varlık grupları ve boyutlar arası temastan bahsetti bana. İhtiyacım olan tüm bilgiler onda mevcuttu.

Ben bir şeyi merak ettiğimde evren bana o bilgiyi ve deneyimi sunuyordu. Bunu bazen rüyalarımdan çıkarıyordum, bazen kurduğum hayallerin arasına gizleniyordu. Bazen an içerisinde aktarılan ışık diliyle veya telepatik transferlerle sunuluyordu. Işık dili Evrenseldir. Verilen mesaj söz içermez. Hissettirilir ve gösterilir. Sonra kendi yaratım gücümüze göre yazıya dökeriz. Telepatik transfer başladığında iç sesime odaklanırdım. Fizik algılarıma giden enerjiyi kendi içime akıtırdım. Soyut boyutu algılamamı sağlayan kanallar açılır ve yazının kendisi olup kendimi yazardım. Kendimi kendime yazarken unuttuklarımı hatırlardım. Hatırladıkça ben, parçalar tümlenirdi. Ve farkındalığa dönüşmesine izin verirdim.

Renkleri daha canlı görmek yıllardır baktığım bu nesneleri, doğayı ve canlıları ilk kez görüyormuş hissine kapıltıp yaşama enerjimi yükseltiyordu.

Kuşların cıvıltısını daha neşeli, horozların ötüşünü daha gür duyuyordum. Güneşin sarısı hardala, gökyüzünün mavisi sulu boyaya batırılmış buza dönüşmüştü. Çiçeklerin nefes alışını hissediyordum. İnsanların yüzüne baktığımda hep gülümsediklerini görüyordum. Aç gezen sokak köpeklerinde, yağmurdan kaçıp saklanan sokak kedilerinde, kanadının biri kırık olan kuşta dahi dünyaya olan sevgisini seziyordum.

Yemekler sanki mideme inince yuvasına dönmüş hissi yaşayıp tabakta heyacanla onları yememi bekliyorlardı. En sevdiğim müzikleri her dinlememde kulağım ilk kez işitiyor gibi sıkılmıyordum, konuşmayı yeni öğrenmişim gibi ses çıkartırken mutlu oluyordum.

Kendi kendime zaman geçirirken çok mutlu bir haber almışım hissine kapılıp birden kıpırkıpır oluyordum. Dokunduğum her şey hayat bulup canlanıveriyordu. Odamın içindeki tüm materyallerimi öte alemlerden bana eşlik etmeye gelmiş dostlar gibi hissediyordum. Beni izlediklerine, dinlediklerine ve varlığımı hissettiklerine dair şüphem kalmamıştı.

Kurduğum hayaller benden bağımsız devam edip kendini bana hatırlatıyorlardı. Dönüşmüş, derinleşmiş ve manası yoğunlaşmış olarak zihnimden geçiyorlardı.

Gözlerimi kapatıp kendimi buzların üstünde kayak yaparken hayal ediyordum. Bedenim kaymaya ve üşümeye başlıyordu. Kendimi dev dalgaların üstünde sörf yaparken hayal ediyordum. Adrenalinim yükseliyordu ve suyun tenime çarpıp ıslattığını hissediyordum. Antik çağlarda savaştığımı hayal ediyordum. Kılıçların çarpışma sesini duyuyordum ve yanaklarım kamaşıyordu. Ölen akrabalarımın yanımda olduklarını hayal ediyordum. Seslerini duyup dokunuşlarını hissediyordum ve birlikte yaşamadığımız yeni anılar beliriyordu zihnimde. Kurduğum hayallerin içine giriyordum. Yaşamış kadar hissediyordum, belki de yaşıyordum da aslında kurduğum her hayali.

Evi temizlerken, banyo yaparken, kıyafetlerimi düzenlerken bilmediğim şeyleri bilmeye başlıyordum. Günlük hayatıma devam ederken zihnime yüklemeler yapılıyordu.

Günlüklerimi yazmaya devam ederken Micheal'den mesaj geldi. Soraya ile birlikte misafirliğe gelecekleri yazılıydı. Cevaplayıp davet ettim. Onlar gelene kadar günlüklerimi yazmaya devam ettim.

Kahvelerimizi hazırlayıp balkona çıktık. Soraya'nın kıvırcık ve siyah saçları enerjik ve heyecanlı yapısına uyum sağlıyordu. Bol ve buz mavisi kot pantolonun üstünden lacivert renkte yarım kollu ve kapşonlu ince bir yelek giymişti. Tırnaklarında ojelerden çizilmiş semboller vardı. Micheal sürekli telaş ve arayış hali içerisindeydi. Günlük hayatta önemli bir göreve hazırlanıyor gibi giyinip yüzüne baktığında saçlarını düzeltirdi. Konuşurken bazen kekeler, bazen harfleri ve kelimeleri yutardı. Yine de ne demek istediğini net olarak anlardık.

OnikilerHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin