Neden... bu aşağılamayı yaşamak zorundayım? Bütün okul bana bakıyordu ve ben yerde kıvranıyordum. Lütfen... lütfen bitirin şunu lütfen... Terledim, titredim ve göğsümden bir his yükseldi ve sonra... karanlık ve düşüş, çığlıklar ve yalvarmalar. Sonra kendimi karın ve buzun içinde buldum hava soğuktu ve uzakta şehrin ışıklarını gördüm yüzüme karlar düşüyordu. "Selam." Sağımdan gelen sese doğru dönerken gürültülü bir ses tarafından uyandırıldım. "Babaanne?" saat gecenin ikisinde ne işi vardı? "rhyddid" Galce mi? Ananem Galceyi ne zamandır konuşabiliyor? "Ne?!" "Kendinden utanmalısın kızım" dedi ananem, sorgulayan bakışlarımı görünce "Kim bağımsız bir ülkenin dilini bilmez ki?" diye devam etti. Olayları kavramam bir iki saniye aldı ve kavrar kavramaz yataktan fırlayıp aşağıya koştum, her zamanki gibi BBC açıktı ve haber şöyleydi "Scottish Independence: 57% of the votes are yes." İskoçya... %57 oy ile... bağımsız?... Birleşik Krallıktan... Gözlerime inanamamıştım, yüzyılların ardından bu kadar hızlı ve kavgasız olmasına inanamamıştım. Asla bir milliyetçi olmadım ama genede mutluydum, ve ikiside SNP üyesi dedem ve ananem benden iki kat daha mutluydu. Evde sabaha kadar bir parti havası esti...
Sabah okula giderken oldukça neşeliydim. Servisteyken birazcık şaşırdım, Hakan Ceren'i mi kesiyordu?! Hayır daha çok bakmaya çalışıyor ama utanıyor gibiydi. Hakan'ın yerinde oturan kişiye baktım Cenkti... bir süre duraksadım ve "Hakan!" diye bağırdım "Efendim?" diye bana baktı. "Cenkle birşey konuşacaktım bir saniye yer değişebilir miyiz?" "Şey... tamam neden olmasın" dedi tedirginlikle ve yerime geçti. Cenk bana bir balistik füze gibi kilitlenmişti. "Bir sorun mu var?" "Güzele bakmak sevaptır dem-AHH!" Sesinin o anda kesilmesinin nedeni kolunu vahşice bükmemdi. Hakan ve Ceren bize baktılar "Siz devam edin biz... sakince konuşuyoruz" "Lütfen kolumu bırak" "Söz ver bana bir daha asla bana yavşamayacaksın... Öyle diyordunuz, değil mi?" "Hayır tam olarak yaşamak değ-AH! Tamam tamam söz veriyorum" "Güzel" dedim ve kolunu bıraktım. Bana hafif bir korkuyla bakıyordu, "Sadece güzel olduğunu söyledim" "Kol kemiğini hâlâ kırmadım eğer istersen kırabilirim ama?" "Yok... kalsın ama madem bişi demicektin neden benim yanımda oturdun?" Ben "Tam bir körsün... değil mi?" derken arka plandan Ceren ve Hakan'ın gülüşmeleri geliyordu ve servis sonunda okula yanaştı.
Matematik dersini doğumumdan beri sevmişimdir, bu gün üst üste üç ders matematik vardı ver ben oldukça mutlu olmuştum. Kendimi değişkenlerin ve cebirin içinde kaybetmem uzun sürmedi. İnsanların bunu büyütmesini anlamıyorum, kim matamatiği sevmez ki? Görünen o ki... benim dışımda herkes. Okuldan sonra Ceren ve "Kızlar" beni dışarda takılmaya davet etti. Kabul etmek zorundayım sonuçta ama okuldan çıkışta Cenk beni yanına çağırdı istemiyordum ama gittim. "Ne var?." "Sadece... seni seviyorum, seni gerçekten seni ilk gördüğümden beri, sarı saçlarını ve mavi gözlerini ilk gördüğümden beri. Sana sırılsıklam aşığım neden bunu anlamıyorsun?" Bir süre durdum ve yürüyüp gittim
Arkadaşları severim gerçekten... yani zamanında arkadaşlarım vardı. Ama bu "takılma" gerçekten ama gerçekten bıktırıcıydı kim dışarı çıkıp kıyafet bakmak ister tanrı aşkına? Sonunda biryerlere otulduk ve herkes birşeyler yedi benim dışımda. Sonunda Ceren "Cola ister misin?" "Ah... hayır tanrıaşkına hayır" Kafain ve Panik Bozukluk? Kötü fikir. Bu gün cidden sıkıcıydı sadece... diğer kızlar gibi değildim. Ne yazık ki Cenk benim peşimi bırakmayacaktı ve bunu biliyordum.
Eve gittiğimde telefonum çaldı ekrana baktım ve bir kez daha sinirlendim
Loren Brackenridge.
Artık onun numarasını engellemem gerekiyordu... gerekiyordu değil mi? Ama bir şey beni engelliyordu... telefonun sesi kesildi ve yine çalmaya başladı sinirle açtım
-Ne Loren, Galler havası sıkıntılı geldi diye mi aradın?!
-Ah... selam, Rachel.
-Ceren? Pardon ben... biriyle karıştırdım
-Önemli değil... bugün için sağol işe yaradı.
-İşe yaradı derken... yoksa?..
-Biz... çıkıyoruz!
-Aman tanrım çok mutlu oldum
-Şey... benim gitmem lazım sadece bilgin olsun istedin.
-Tebrikler.
Telefonu kapattım garip duygular içindeydim, pencereye doğru yürüdüm ve ayı gördüm. Ve telefonum çalarken ve ben Loren'in adını görürken kendi kendime konuştum.
"Merak ediyorum... aynı aya bakıyor muyuz? Loren? Bir zamanlar en yakın arkadaşımdın..."
Uzandım ve yüzüme bir gülümsemeyle uyudum. Kabuslar göreceğimi biliyordum uykumun bölüneceğini biliyordum... ama artık fark etmezdi. Hakan ve Ceren mutluydu.
Sabah uyandığımda kabuslarımı hatırlamadığımı fark ettim ama midem aşırı derecede bulanıyordu ve doğrudan tuvalete koşup kustum... en azından haftasonuydu ve okula gitmek zorunda değildim. Ananem ne olduğunu sorunca bilmediğimi söyledim, ve ne olduğu hakkında hiçbir fikrim yoktu. Ama kusmaya devam ediyordum. Psikoloğuma gitmeliydim seansım bugündü. O yüzden evden dışarı çıktım ve şaşkınlıkla Ceren'le karşılaştım. "Ah selam..." "Nereye gidiyorsun bende takılırız demiştim?" Duraksadım, Ceren'e güveniyor muydum... "Psikoloğuma..." "Eşlik etmemi ister misin?" "Neden olmasın?" deyip omuz silktim. Yolda ğek konuşmadım ve onun Hakan hakkında dizdiği dizeleri dinledim ki gerçekten uzunlardı. En sonunda Psikoloğun ofisine vardım. Bana güven verir gibi elimi sıktı ve bütün itirazlarıma karşı aşağıda bekleyeceğini söyledi. Ve ben yeni çiselemeye başlayan yağmurun altında ofise girdim...