Güneş hafif esen rüzgarla adeta dans edercesine camdan içeri girip anne edasıyla yüzünü okşuyordu.O kadar huzurluyduki bir an rüyada olduğunu zannetti.Sımsıcak yatağın içinde belki de dünyanın en mutlu insanı oydu, ta ki o bağırış seslerini duyana kadar, birden kalktı aşağıya salona doğru koştu.Eşinin yanına giderek onu sakinleştirmeye başladı.Ama o bakıyor görmüyordu,duyuyor cevap vermiyordu niye bukadar anlamsız kalıyordu bütün kelimeler, anlamını yitirip boşluğa dönüşüyordu.Hayatta en çok ne ister insan diye düşündü para,aşk,sağlık.... Ona göre yaşanan olaylara bağlıylı ne isteyeceğimiz.Eşiyle birlikte onu sakinleştirmeye başladı.Artık biraz sakindi o anlık öfke nebeti geçmişti belki ama kısır bir döngüydü bu tekrar ve tekrar...Bazen düşünmeden edemiyordu bilimin bile açıklayamadığı bu şey birgün nasıl bir hal alacak.Aslında ondaki bu durumu çok araştırdı bulabildiği tekşey çaresizlik.Kadın ve erkek sadece kabullenme sürecine girdiğinin farkındaydı.İsmi Rose du,uzun boylu kumral bir kadındı.Yüzü her ne kadarda zarif görünsede aslında otoriter bir kişiliği vardı.Belki bu yüzden o nunla birleşti hayatları birdaha kopmamak üzere. O nunla yaşamak her nekadar zor olsada bi o kadar güzeldi.Eşi jesper da aynıydı oda zorlanıyor ama onsuzda yapamıyordu.Genede nornal bir hayat yaşama umuduydu onlarınki.Belki böyle durumlarda bağlayıcıydı,normal bir hayat sürdürmeleri aralarındaki etkileşimi zor bi hal olabilirdi.